27 Şubat 2012 Pazartesi

ANAYASA HUKUKU

Anayasa hukuku, devletin yönetim biçimi, erklerini ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini belirleyen ve ülkedeki bireylerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen anayasal kuralların toplamından oluşur. Türk Anayasa hukukunun temel kaynağını 1982 Anayasası oluşturur. 1982 Anayasası bakımından Türkiye Cumhuriyeti devletinde başlangıçta güçlerin yumuşak ayrılığı ilkesi benimsenmişti. Her ne kadar 2007 Anayasa değişikliğine bağlı olarak Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmeye başlanması, hükümet sistemini güçlerin sert ayrılığı esasının benimsendiği başkanlık sistemine doğru yöneltse de; sistemin en fazla yarı başkanlık olduğu kabul edilebilirdi. Ancak 2017 Anayasa değişiklikleri birlikte hükümet sistemimiz başkanlık sistemi olarak değişmiştir. Cumhurbaşkanlığı sistemi olarak da adlandırılan mevcut hükümet sistemimizde, yürütme tek ayaklı olup, Cumhurbaşkanı etrafında şekillenmektedir. Dünya üzerinde farklı uygulamaları olsa da, başkanlık sistemi de birçok demokratik ülke tarafından benimsenmiş bir hükümet sistemidir. Örneğin ABD, Brezilya, Güney Kore ve Arjantin bunlardan ilk akla gelenlerdir. Türkiye'nin uzun yıllardır uygulamakta olduğu ve önemli bir tecrübesinin bulunduğu parlamenter sistemi terkedip, başkanlık sistemine geçmesinin ne kazandırıp ne kaybettireceğini gelecek günler daha net gösterecektir. Söz konusu sistemde yasama organı olan TBMM kanun yapmaktadır. Cumhurbaşkanı ve onun şekillendirdiği yürütme, kanunları uygulamakta ve kamu hizmetlerini yürütmektedir. Bununla birlikte Anayasa'da gösterilen sınırlar içerisinde Cumhurbaşkanı çıkartacağı kararnamelerle faaliyet alanı içerisinde gerekli gördüğü birçok düzenlemeyi de doğrudan yapabilecektir. Yargı organları ise birey-birey ve birey-devlet arasında ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmaktadır. Bu noktada şu hususu da belirtmek gerekir ki, hukuk devleti ilkesi en yalın haliyle devletin de koymuş olduğu kurallarla bağlı olmasını ifade eder. Bu bakımdan devletin kurallara bağlı kalıp kalmadığını etkin şekilde denetleyebilmek, ancak bağımsız bir yargı erki sayesinde mümkün olabilecektir.

Tarihsel süreçte 1924 Anayasası'nda güçler birliği ilkesinin benimsendiği, 1961 Anayasası'nda ise yumuşak güçler ayrılığı ilkesinin kabul edildiği görülmektedir. 1982 Anayasası da başlangıçta aynı sistemi benimsemekteydi. Ancak gerek 1961 gerekse 1982 Anayasa'ları ilk ortaya çıktıklarında bir önceki Anayasa'ya tepkinin izlerini taşımaktaydılar. Bu bağlamda başlangıçta 1961 Anayasası'nda yasamanın, 1982 Anayasası'nda ise yürütmenin öne çıkartıldığı görülmektedir. Nitekim 1961 Anayasası önceki dönemde yürütmenin sahip olduğu gücü, hukuku zorlar şekilde kullanmasına; 1982 Anayasası ise önceki dönemde yürütmenin yasama karşısında zayıf kalmasına ve yasamanın gerektiği gibi çalışamamasına tepkiden kaynaklı hükümler içermekteydi (Aydın, 2008: 190). Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere, 2017 değişiklikleri sonrasında 1982 Anayasası'nın başlangıçta kabul ettiği hükümet sistemi tümden değişmiş ve hükümet sistemimiz parlamenter sistemden başkanlık sistemine evrilmiştir.


ULUSLARARASI KAMU HUKUKU

Uluslararası kamu hukuku, devletlerin birbiriyle ve uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini düzenleyen kurallardan oluşur. Doktrinde bu hukuk dalı devletler umumi hukuku veya devletler genel hukuku gibi terimlerle de ifade edilebilmektedir. Genel kabule göre uluslararası hukukun temel kaynakları, uluslararası antlaşmalar, uluslararası örf âdet ve hukukun genel ilkeleridir (Sur, 2013: s.19 vd.).

Uygulanabilir Antlaşmalar: Antlaşma kavramı ile uluslararası hukuk kişileri arasında, uluslararası hukuka tâbi hukuki sonuçlar doğurmak üzere meydana gelen irade uyuşmaları ifade edilmektedir. Bu tanımı açtığımız zaman, uluslararası düzeyde gerçekleştirilen bir irade uyuşmasının antlaşma niteliği kazanabilmesi için birçok koşulun bir araya gelmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Antlaşmanın oluşabilmesi bakımından gerekli ilk unsur; söz konusu antlaşmanın, uluslararası hukukun kendilerine bu alanda yetki tanıdığı kişiler arasında yapılmasıdır. Yetki tanınan kişilerin başında ise egemen devletler gelmektedir. Yine ilke olarak uluslararası örgütler de antlaşma akdetme yetkisine sahiptirler. Ancak bu iki uluslararası hukuk kişisi dışındaki birimlerin antlaşma yetkisinin bulunup bulunmadığı konusu tartışmalıdır (Pazarcı, 2001: 103). İkinci unsur, uluslararası hukuk kişileri arasında bir irade uyuşmasının bulunmasıdır. Son unsur ise, irade uyuşmasının uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak ve uluslararası hukuk çerçevesinde hukuksal sonuçlar doğurmak üzere gerçekleştirilmiş olmasıdır (Sur, 2013: 23 vd.).

Uluslararası Örf ve Âdet: Uluslararası örf-âdet (yapılageliş), uluslararası hukukun antlaşmalar ve hukukun genel ilkeleri dışındaki tüm prensip ve kurallarını içermektedir. Nitekim uluslararası hukukun kaynakları belirtilirken; öncelikle antlaşmalara, daha sonra örf-âdete (yapılageliş), en son olarak da hukukun genel ilkelerine yer verilmektedir (Pazarcı, 2001: 103 vd). Aynı şekilde, Uluslararası Adalet Divanı Statüsü m.38/1'de, Divanın kaynakları gösterilirken antlaşmalardan sonra örf-âdete atıf yapılmış, daha sonra ise hukukun genel ilkeleri kaynak olarak gösterilmiştir (Bozkurt, 1999: 604). Genel olarak kabul edildiği şekliyle, belirli bir şekilde davranma yükümlülüğünün bir örf ve adet kuralından kaynaklandığını söylemek için aranan bazı koşullar bulunmaktadır. Bunlardan ilki maddi koşullar, diğeri ise psikolojik koşuldur. Maddi koşullar, örf ve âdet kuralından bahsedebilmek için devletlerin belli bir davranışta, sürekli olarak bulunmasını ve bu uygulamanın genel olmasını gerektirir. Psikolojik koşul ise bu sürekli ve genel davranışın bir kural düşüncesine dayanılarak yapılmasını gerektirir. Bir başka deyişle devletler bu şekilde davranmaları gerektiği düşüncesiyle hareket ediyor olmalıdırlar.

Hukukun Genel İlkeleri: Hukukun genel ilkeleri, tüm devletlerin ulusal hukuklarının ortak temeli olarak kabul edilmektedirler. Niteliği konusunda öğretide büyük tartışmalar bulunan bu ilkeler, genel olarak şu şekilde tarif edilebilir: Birçok ulusal hukuk düzeninde yer alan ve uluslararası hukuk düzenine aktarılmalarında, ne hukuk mantığı ne de devletlerin değer yargıları bakımından herhangi bir engel bulunmayan, devletlerin ortak hukuk değerini içeren kurallardır (Pazarcı, 2001: 221 vd.). Hukukun genel ilkelerine birkaç örnek vermek gerekirse; hakkın kötüye kullanılmaması, adaletten kaçınmanın yasaklanması, ayrım gözetmeme ve kazanılmış hak ilkeleri sayılabilir.