15 Şubat 2014 Cumartesi

Anayasa Mahkemesinin Görev ve Yetkileri

 Anayasa Mahkemesinin Görev ve Yetkileri

Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun ile düzenlenmektedir.

Anayasa mahkemesinin görev ve yetkileri, kanunların ve diğer bazı yasama işlemlerinin Anayasa'ya uygunluğunun denetimi ve diğer görevleri olmak üzere, iki başlık altında incelenebilir.

Anayasa Mahkemesi Resmî Web Sitesi (http:// www.anayasa.gov.tr/)

13 Şubat 2014 Perşembe

Medeni Yargılama Hukuku

Medeni yargılama hukuku (Medeni usul hukuku), özel hukuk alanında ortaya  çı*kan uyuşmazlıkların bir sonuca bağlanmasında mahkemelerin izleyecekleri  yön*temleri (usulleri) belirleyen hukuk kurallarından meydana gelir. Diğer bir  deyişle, medeni yargılama hukuku bir hukuk davası'nın, örneğin bir alacak veya  boşanma davasının nasıl, hangi mahkemede açılacağı, iddiaları ispat etmek üzere  kanıtların (delillerin) nasıl getirileceği, hükmün nasıl, ne şekilde verileceği  ve kesinleşeceği gibi konulan inceleyen ve hükme bağlayan hukuk  dalıdır.

Medeni yargılama hukukumuzun başlıca kaynağını, sonradan birçok  deği*şikliklere uğramış bulunan 1927 tarihli Hukuk Usul-ü Muhakemeleri Kanunu  oluşturur.
 

Adli yargının temelini mahkemeler oluşturur. Mahkemeler hüküm  mahkemesi ve denetim mahkemesi olmak üzere iki türlüdür. Hüküm mahkemesi veya  ilk de*rece mahkemesi dediğimiz mahkemeler, medeni yargılama hukukunda sulh ve  asliye hukuk mahkemelerinden ibarettir. Kural olarak her ilçede bir asliye hukuk  mahkemesi bulunur. İş mahkemeleri ile tapulama mahkemeleri de asliye mahke*mesi  niteliğindedir. Bu mahkemeler tek hakimlidir. Buna karşılık bazı büyük  şe*hirlerdeki ticaret mahkemeleri üç hakimden oluşan bir kurul halinde çalışır.  De*netleme veya kontrol mahkemesi ise, Yargıtay (Temyiz Mahkemesi)dir.

Medeni  yargılama hukuku, çekişmeli yargı (nizalı kaza) ve çekişmesiz yargı (nizasız  kaza) biçiminde bir ayırıma uğrar.

Çekişmeli yargıda, taraflar arasında bir  çekişme (ihtilaf), bir uyuşmazlık vardır ve bu çekişmenin giderilmesi,  uyuşmazlığın bir sonuca bağlanması için mahke*meye başvurulur, yani dava açılır.  Örneğin bir tarla üzerinde iki kimse aynı anda mülkiyet iddiasında bulunur veya  karı koca arasında evlilik birliğini çekilmez ha*le getirecek derecede şiddetli  bir geçimsizlik baş gösterirse, taraflardan biri mah*kemeye başvurarak (dava  açarak) hakkının tanınmasına veya boşanmaya karar verilmesini talep eder.  Mahkemeye başvuran tarafa davacı, diğer tarafa ise dava*lı denir. Dava, yetkili  ve görevli mahkemeye davacının vereceği bir dilekçe (dava dilekçesi) ile  açılır.Davalar, ifa davası, tespit davası ve inşai dava olmak üzere üç  çeşittir.

Çekişmesiz yargıda ise, karşıt menfaatlere sahip iki taraf ve  bunlar arasında bir çekişme, bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çekişmesiz  yargı, mahkemelerin idari faaliyeti andıran işlerini, bireysel menfaatleri  korumak üzere alacağı idari ön*lemleri kapsar. Örneğin bir akıl hastasını  kısıtlayarak kendisine bir vasi atama, bir küçüğün ergin kılınmasına karar  verme, vakıfların mahkeme siciline tescili, evlat edinme de izin ve onay gibi  işler, çekişmesiz yargıya giren işlerdir.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Devletler Özel Hukuku

DEVLETLER UMUMİ HUKUKU
 

Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinin 10  üyesi nöbetleşe(sırasıyla) belirlenir. Dünynın değişik yerlerinden bölgesel ve  sosyal araştırmalar yapmak suretiyle aday olan ülkeler BM kurulu  tarafından oylanır.

Şu anda 15 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5’i  daimi üyenin hepsi destek vermesi gerekiyor. Güvenlik Konseyi kararlarını 9/15  oyuyla alır. Bu 9 üyenin 5’i mutlaka daimi üye olması gerekir.

ULUSLAR ARASI  HUKUK İLE İÇ HUKUK ARASINDAKİ İLİŞKİ

Uluslar arası Hukuk ve İç hukuk diye bir  olgu var. Yeni yeni AB hukuku diye bir kavram ortaya çıkıyor. Ancak AB hukuku  bir hukuk ayrımı değildir. AB hukukunun kendine özgü bir yapısı var.

Er  uluslar arası örgütün bir tüzüğü kuruluş antlaşması vardır. AB yapısı birçok  uluslar arası örgütten farklıdır.

MONİST DÜŞÜNCE:

Birçok görüş ortaya  atılmıştır. Uluslar arası hukukla , iç hukuk bir hukuk sisteminin birbirini  tamamlayan parçadır.

Bu yaklaşım uygulanan hukuk sistemlerine ciddi bir  biçimde etki etmiştir. Bu yaklaşımın en önemli savunucusu Hans  Kelsen’dir.

Kelsen objektivist görüşü benimser. İç hukuk ve uluslar arası  hukuk birbirini tamamlar. Bir bütünün parçalarıdır.

DÜALİST DÜŞÜNCE

İç  hukuk ile Uluslar arası hukukun birbirinden tamamen farklı olduklarını ifade  eden yaklaşımdır. Belli gerçekleri ön plana çıkarıyor.

Bu farklılıklar  şunlardır:

a-İki hukuk düzeninin düzenledikleri ilişkileri farklıdır. İç  hukuk kişilerle kişiler kişilerle tüzel kişiler ve tüzel kişilerle devlet  arasındaki ilişkileri düzenler. Uluslar arası hukuk devletler arası ilişkileri  ve uluslar arası örgütleri düzenler.

b- İki hukuk sisteminin kaynakları  birbirinden farklıdır. İç hukuk örgütlü üstün kamu otoritesinin nezaretinde  içhukuk normlar hiyeraşisi çerçevesinde kurucu nitelikteki anayasanın öngördüğü  yasama organı tarafından yapılırken uluslar arası hukuk eşit,egemen,uluslar  arası hukuk kişileri tarafından ortaya çıkarılır.

c-Zaman zaman iç hukuk ile  uluslar arası çelişebilir,çatışabilir. Eğer böyle olsaydı monist yaklaşım doğru  olsaydı çelişme olmamalıydı.

Dünyamızda bugün geçerli olan sistem prensip  olarak hiçbir tanımı tam olarak içermiyor.

Bazı durumlarda verilen kararlarda  içhukuk düzeninin uluslar arası hukuku bağlayamayacağı yönünde karar veriyordu.  (Eğer monist sistem olsaydı böyle bir ayrışı olmaması gerekiyordu.

Bazı  durumlarda ise bazı ülkeler uluslar arası huuku iç hukuk sisteminden daha üstün  tutuyor. Demek ki hukuku bir bütün olarak görüyor. (Monist görüşü haklı  çıkarıyor)

Pozitif hukukta düalist görüşten de ,monist görüşten de  etkilenildiğini söyleyebiliriz.

Türk Hukukunda Uluslar arası hukukun yerini  inceleyecek olursak:

Bu konuda anayasanın 90. maddesi bir atıfta  bulunmaktadır
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Uluslar Arasi Hukukun Kaynakları

DEVLETLER UMUMİ HUKUKU :

Uluslar arası ilişkileri düzenleyen hukuka  Devletler Umumi Hukuku adı verilir.

Zaman içerisinde uluslar arası hukukun  içerisinde sadece devletlerin olmadığı daha başka aktörlerin de var olduğu  anlaşılmaktadır.

Uluslar arası hukuk ; Uluslar arası hukuk kişilerinin  ilişkilerini düzenleyen normları ifade etmektedir. Hukukta kişi kendisine hak ve  yükümlülükler atfedilebilecek varlıklardır. O halde uluslar arası hukukta kişi  ise uluslar arası hukuka göre hak ve yükümlülüklere konu olan  varlıklardır.

Devletler hukukunun devletler özel hukukuyla hiçbir  alakası yoktur. Devletler özel hukuku uluslar arası hukuk kişilerinin (farklı  özel hukuk statüsüne sahip gerçek veya tüzel) ilişkilerini düzenleyen hukuk  dalıdır.

Uluslar arası Hukukun iç hukukla ilişkisi: Uluslar arası hukukun  kaynakları, düzenledikleri ilişkiler yöntemleri birbirinden  farklıdır.
 

ULUSLAR ARASI HUKUKUN KAYNKLARI: İç hukuk örgütlü bir  otoritenin denetiminde işleye hukuktur. Uluslar arası hukukta denetim fonksiyonu  için üstün bir otoritenin varlığından söz edilemez.

İç hukukta mecburi yargı  yolu vardır. Uluslar arası hukukta benzer bir yargı yolu yoktur.

AB hukuku  subrasyonel (milletler üstü) bir hukuku ifade eder. Ama devletler hukuku  internasyonel bir hukuku ifade eder.

AB hukuku birliği oluşturan devletlerin  üzerinde ortaya çıkarmış organlarında bir ürünü olarak belirir. AB hukuku gerçek  kişiler ve tüzel kişilerle ilgili ilişkileri düzenleyen hukuk da ifade  eder.

Uluslar arası Hukuk devlet ve uluslararası örgütler arasında sonuç  doğuran normlardan oluşur.
 
 

Hukuk toplumu oluşturan bireyler  arasındaki ilişkileri düzenleyen normlardır. Uluslar arası toplum üyelerinin  birbirleri ile olan ilişkileri düzenleyen normlardır. İsim farklılaşmansın  uluslar arası toplumun niteliğinde yaşanan değişmelere bağlı olduğunu  söyleyebiliriz. Bundan 100 yıl önce uluslar arası ilişki deyince sadece  devletler ilişki olduğu için Devletler Umumi hukuku adını almıştır. Ancak  günümüzde başka aktörler de vardır.

Uluslar arası toplum kavramı içinde  devletlerin yanı sıra uluslar arası örgütler de vardır.

En anlamda  uluslar arası toplum ilişkilerine etki eden hukuk sistemleri:

1- İç hukuk  sistemleri: herhangi bir devletin dış dünyayla nasıl ilişki kuracağını o  devletin iç hukuku belirler.

2- Milletler üstü Hukuk: ( En somut şekli AB  hukukudur) Subrasyonel bir hukuk anlayışıdır. Söz konusu hukuk sisteminin örgütü  oluşturan üyelerin üzerinde bir urumca da oluşturuyor olması ve uyguluyor olması  milletler üstü hukuk şeklinde tanımlamamamızın temel sebebidir. İç hukuktan  farklıklar içerir zira kuralların oluşması ve uygulanması açısından farklılıklar  gösterir. İç hukukta yargı yürütme hukukunun uygulanmasını yürütürken, AB  hukukunda kuralların uygulanmasını hiyeraşik özelliği olmayan AB adalet divanı  ve diğer kurumlar birlikte yürütür.

3- Uluslar arası Hukuk: Uluslar arası  hukukun ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.

Uluslar arası hukukla iç hukuk  arasındaki farklar hem uygulanış hem de konuluş amacı olarak birbirinden  farklıdır.

Uluslar arası Hukukun varlığı da tartışılmaktadır.

Uluslar  arası toplum üyelerinin ilişkilerini yürütürken birtakım kurallara uymaları  uluslar arası bir hukukun varolduğunu söyleyebiliriz. Uluslar arası hukukun  müeyyidesinin hafif olması böyle bir hukukun olmadığı sonucuna bizi  ulaştırmaz.

(Uluslar arası Hukuk – İç hukuk farkları)

1- Ortaya çıkışı  farklıdır: Uluslar arası hukuku ortaya çıkaran yapı eşit-egemen üyelerdir. İç  hukukta ise devlet otoritesinin hiyeraşik yapı içerisinde oluşturulmuş olan  yasama organı iç hukuku oluşturur.

2- Uygulanışı farklıdır: Uluslar arası  hukukta mecburi bir yargı organı söz konusu değildir. Ama iç hukukta böyle bir  yapı vardır.

3- Yargı: İç hukukta olduğu gibi kesin bir yargı yapısı da  yoktur.
 

SUBRASYONE HUKUK – ULUSLAR ARASI HUKUK:

Düzenledikleri  ilişkiler farklıdır. AB hukuku üye devletlerle ilişkileri üye devletlerin  birbiriyle olan ilişkilerini gerçek ve tüzel kişiler ile ilişkileri AB  hukukundan kaynaklanan noktalarda devletlerle olan ilişkileri düzenleyen bir  hukuktur.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Tapu Siciline Güven İlkesi

Menkul mallar üzerindeki aleniyeti zilyetlik sağlarken, gayri  menkuller üzerindeki ayni haklarda bu işlevi tapu sicili görür.
 

Tapu  Siciline Hakim Olan İlkeler:
 

1-Aleniyet: Tapu sicilinde kayıtlı olan ayni  hakkın bilinmediği iddiası hukuk tarafından dikkate alınmaz.
 

2-Tescil:  Gayri menkuller üzerindeki ayni haklar tapu siciline yapılacak tescil işlemi ile  kurulur, değiştirilir, sınırlandırılır yada ortadan kaldırılır.
 

3-Ayrı  Aleniyet İlkesi: Tapu siciline kaydedilen her gayri menkul içinayrı bir sayfa  açılır.
 

4-İlliyet İlişkisi: Tescil işleminin geçerliliği kendisine sebep  teşkil edenhukuki işlemin geçerliliğine bağlıdır.
 

5-Tapu Siciline Güven  İlkesi: Tapu sicili kayıtlarına güvenerek hak iktisap etmiş olan kimseler iyi  niyetli kabul edilerek bu iktisaplarında  korunmuşlardır.
 
 
 
 
 

Mk md. 1023: Tapu kütüğündeki tescile iyi  niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan 3. kişinin bu  kazanımı korunur.
 

Şartları:
 

1_ Yolsuz bir tescile dayanmalıdır.  Mesela C, B'nin temsilcisi gibi görünen bir şahıstan taşınmazı satın alıyor ya  da D, sahte bir veraset ilamı ile babası B'nin malını C'ye satıyor. Bu  durumlarda tapudaki tescil geçersiz bir sebebe dayandığı için yolsuzdur. C'nin  bu durumda iyi niyeti korumaz. Onun güveni tapu kütüğüne değildir.. onun güveni  sahte verasetnameyedir. C malik olmamasına rağmen ona tapu kütüğünün  düzeltilmesi davası açılmazsa onun bu yolsuz tesciline iyiniyetle güvenerek  taşınmazı satın alan D'nin iyi niyeti korunacaktır.
 

2_Ayni bir hak  iktisap edilmiş olmalıdır. Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak bir  şahsi hak kazanılamaz.
 

3_ 3. kişinin iyi niyetli olması gerekir. Bu  iyiniyet Mk md. 2 kapsamında belli bir durumu bilmeme ve bilmesinin de  beklenmemesidir. Bunu hakim re'sen dikkate alır, inceler. Yargıtay, hayatın  olağan akışına göre yüzdeyüz iyi niyetli olması gerekir, diyor. Eğer hayatın  olağan akışına göre şüphelenmesi gereken bir durum varsa biz bu kişiyi  iyiniyetli kabul edemeyiz.
 
 
 

Tapu kütüğünün düzeltilmesi  davası:
 

Ya tescil daha başlangıçta yolsuzdur ya da sonradan yolsuz hale  gelmiştir. Bir tescil her ne şekilde yolsuz olmuş olursa olsun bunu ya bir  akitle ya da bir davayla düzeltmemiz gerekir.
 

Yolsuz tescil beni rahatsız  eder. Neden??
 

Çünkü Mk md.1023'e göre 3. kişiler iyiniyetle hak iktisap  edebilirler. Yine Mk md.712'ye göre 3. kişiler olağan kazandırıcı zamanaşımı ile  iyiniyetle hak iktisap edebilirler. Yine Mk md.713'e göre olağanüstü kazandırıcı  zamanaşımı ile 3. kişiler hak iktisap edebilirler.
 

Eğer dava yoluyla  tescilin düzeltilmesi yoluna gidilecekse Tapu Kaydının Tashihi davası açılır. Bu  dava Mk md. 1025'de düzenlenmiştir.
 

Mk md. 1025: Bir ayni hak yolsuz  olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin edilmiş ya da  değiştirilmiş ise, bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin  düzeltilmesini dava edebilir.

İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile  dayanarak kazandıkları ayni haklar ve her türlü tazminat istemi  saklıdır.
 
 

Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin  Sorumluluğu:
 

Mk md. 1007: Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün  zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasından kusuru bulunan  görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin  bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
 

Devletin sorumluluğu kusursuz  sorumluluktur. Zarar başka bir şekilde giderilemiyorsa devlet tapu siclinin  tutulması bir hak kaybına neden olmuşsa bundan sorumludur.
 


 
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Tapuda İsim Tashihi Davaları

TAPUDA İSİM TASHİHİ DAVALARI
 

DAVACI:Taşınmaz Maliki yada  Mirasçıları(Zorunlu dava arkadaşlığı),Müşterek Mülkiyette ise sadece tashihini  istediği paydaş,-ölü ise-tüm mirasçıları,diğer paydaşların birlikte dava açma  zorunluluğu yoktur. Paydaşlardan birisi de hukuki yararı olduğu için diğer  paydaşın isminin düzeltilmesini isteyebilir.
 

DAVALI: Tapu Sicil Müdürlüğü  ( Hazine vekili var ise Tapu Sicil Müdürlüğüne izafeten Hazine vekiline tebligat  yapılır.)Uygulamada dava dilekçesinde; bazen taşınmazın diğer mirasçıları da  davalı olarak gösterilmektedir.Bu uygulama kesinlikle usulsüzdür.Aşağıda  anlatılacağı üzere iştirak halinde mülkiyet sözkonusu ise birlikte Davacı sıfatı  ile dava açılmalıdır.
 

GÖREV:Taşınmazın değerine göre Asliye yada Sulh  Hukuk Mahkemeleri,eğer taşınmaz Kadastro mahkemesinde davalı ise Kadastro  Mahkemesi,
 

YETKİ :Taşınmazın yada taşınmazlardan herhangi birisinin  bulunduğu yer mahkemeleri.
 

HARÇ:Maktu Harç alınır. Dava, mülkiyete  ilişkin olmadığı için nisbi harç alınmaz.Tapu sicil müdürlüğü harçtan muaf  olduğu için ,davanın kabulüne karar verildiği takdirde talep halinde davacıya  yatırdığı harç iade edilmelidir. H.G.K.
 

VEKALET ÜCRETİ:Eğer Davalı adına  Hazine vekili duruşmalara katıldığı ve "Red Kararı" verildiği takdirde Maktu  Vekalet Ücreti takdir edilir. Davacı vekili lehine ise vekalet ücreti takdir  edilemez.
 

YARGILAMA GİDERİavanın kabulüne karar verilse dahi Tapu Sicil  Müdürlüğü aleyhine yargılama gideri hükmedilemez.
 

ÖRNEK:Tapu Kaydı  Maliki; Ömer oğlu Hasan Kılınç

Değiştirilmesi istenilen ad; Ömer oğlu Hasan  Hüseyin Kılınç(Nüfusta ki adı)
 

GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKLİ  HUSUSLAR:

1- Dava konusu olan tüm taşınmazlara ait tapu kayıtları , tespit  tutanakları ,senetsizden tescil edilmemiş ve dayanak kayıtları varise tüm  dayanak tapu kayıtları,eğer "Hükmen Tescil"ile tesciline karar verilmiş ise buna  ilişkin mahkeme kararı,tahsis var ise"Tahsis Kararı",satış yada bağış  v.b.işlemlerde ise"Akit Tablosu" celbedilir.

2-Tespit tutanaklarında adı  bulunan "Tespit Bilirkişileri" yada diğer tutanaklarda (Akit Tablosu gibi)tanık  yada imza sahibi kişiler hayatta ise en az ikisi mutlaka tanık sıfatıyla  dinlenir,eğer ölü iseler nüfus müdürlüğünden ayrı ayrı ölü olduklarına ilişkin  nüfus kayıtları istenir.Eğer hepsi de ölü ise oldukça yaşlı ve tarafsız,davacıyı  ve murisini tanıyan enaz iki tanık dinlenir.

3-Tapu kaydında adı yazılı olan  kişinin (Ömer oğlu Hasan Kılınç)köyde yaşayıp yaşamadığı,yada bu isim ve soy  isimde birisinin var olup-olmadığı nüfus müdürlüğünden sorulur.

4-  Değiştirilmesi istenilen kişinin (Ömer oğlu Hasan Hüseyin Kılınç)'ın nüfus kaydı  ve ayrıca aynı köy yada belde de aynı ad ve soyad da birisi olup-olmadığı, var  ise bunlara ait nüfus kayıtları istenir.

5-Gerekli görülür ise zabıta  araştırması da yapılabilir.

6-Uygulamada keşif yapılmamaktadır,ancak eğer  davacının talebi ve özellikle tashihini istediği ad ,soyad ve baba adının  düzeltilmesi istenmiş ise ve mahkemede bu konuda tereddüt oluşmuşsa taşınmaz  üzerinde ayrı ayrı keşif yapılıp,mümkünse tespit bilirkişilerin de keşif  mahallinde dinlenmesi istenebilir.
 
 

*Uygulamada iştirak halinde  mülkiyetin sözkonusu olduğu(taşınmazın ölü olan kayıt maliki adına kayıtlı  olması halinde)davayı açan mirasçı, diğer mirasçıları duruşmada hazır edemediği  yada noter kanalı ile muvafakatlarını alamadığı görülmektedir. Bu durumda  davacıya terekeye mümessil tayin edilmesi için mehil verilmelidir.
 

*  Tapuda ki Cins Düzeltilmesine ilişkin talep (örneğin tarla yazılı kaydın bahçe  olarak düzeltilmesi talebi) Tapu sicil nizamnamesine göre tapu idaresine ait  idari bir görev olduğu için Tapu Sicil Müdürlüğüne başvurulmalıdır.
 

*Sağ  olan paydaşın kaydının tashihini diğer paydaş isteyemez.
 

*İskan kanununa  göre yada Toprak tevzii Komisyonunca yapılan Toprak dağıtımı sonucu verilen  taşınmazlara ait tapu kayıtlarındaki isim yanlışlıklarının düzeltilmesi idari  merciye ait olduğu için bu yanlışlıklar idari yoldan düzeltilmeden tapu kaydının  tashihine karar verilmesi mümkün değildir.
 

* Maddi hatanın düzeltilmesi  Tapu sicil Müdürlüğü tarafından yapılmalıdır.
 

Sevgili Genç hukukçular  ,biliyorsunuz ki Tapuda isim tashihi davalarında, esas itibariyle dava niteliği  itibariyle karışık ve teknik bir dava olmamakla birlikte likle taşınmaz  maliki olan malik yada mirasçıları, taşınmazın özellikle taşrada satış,taksim,  ipotek tesisi ve bağış gibi konularda tapudan intikal yaptırılacağı sırada  yanlışlığın farkına varılmakta ve davacı intikal işlemlerinde engel çıkması ve  devir işlemlerini yapamaması üzerine “Rica-minnet” ve ısrarla yetkili hakimden  “alel-acele” bir iki gün içerisinde yanlışlığın düzeltilmesi talep edilmektedir.  Eğer “vatandaşın işi görülsün” ve “benim de iş yüzdem artsın” diyor iseniz ben  bu davalarda dilekçe önüme geldiğinde hemen kaleme evrakı havale etmiyorum. Ne  yapıyorsun diyor iseniz;

Davacının eline öncelikle aşağıda yazılı olan notu  veriyor ve bu belgeleri tamamlayıp bana tekrar getirmesini istiyorum. Davacı  belgeleri tamamladığında;

1-Nüfustan alınacak bütün belgeler özellikle tespit  bilirkişilerin sağ olup-olmadıkları ,kayıt malikinin nüfus kaydı,

2-Kayıt  maliki dışında aynı ad-soyadında ikinci bir kimsenin olup-olmadığı ve

tapu  kayıtlarında yazılı olan ad ve soyadında birisinin olup olmadığı

3- Veraset  ilamına göre dahili davacılar belirlenmiş oluyor.

Bu durumda eğer taraf  teşkili sorunu yok ise davacıya sadece tespit bilirkişileri sağ ise onlardan  ikisini , ölü iseler tarafsız ve mümkünse yaşlı iki kişiyi duruşma günü hazır  etmek kalıyor ki bu durumda dava uzamadan ve sürüncemede kalmadan ilk duruşmada  karar verilmesi imkanı doğmuş oluyor.
 

TAPUDA İSİM DÜZELTME  DAVALARI

1-Dava konusu olan taşınmazların TAPU KAYITLARI ve TESPİT  TUTANAKLARI Tapu Sicil Müdürlüğünden ayrı ayrı istenecek

2-Kayıt malikinin  nüfus kaydı ile Tespit tutanağında adı olan ve hayatta bulunan en az iki TESPİT  BİLİRKİŞİSİ' nin tanık sıfatıyla dinlenilmesi için duruşma günü hazır edilmesi  sağlanacak,ölü iseler ayrı ayrı nüfus kayıtları celp edilecek (Nüfus  Müdürlüğünden istenecek)

3-Eğer dava konusu olan taşınmazlar ölü olan muris  adına kayıtlı ise murisin VERASET İLAMI istenecek (Sulh Hukuk Mahkemesine dava  açılacak)Mirasçılar davaya dahil edilecek yada tüm mirasçılar birlikte dava  açacak.Yeni medeni yasaya göre mirasçılandan birisi yalnız başına dava  açabilmektedir.
 

HÜKÜM ÖRNEĞİ:

H Ü K Ü M : Davanın KABULÜ ile Ankara  ili Haymana ilçesi ..........köyünde kain bulunan ..... parsel nolu taşınmazlara  ait tapu kayıtlarının malik hanesinde bulunan .......oğlu .............adının  iptali ile ...... oğlu .............olarak düzeltilerek tapuya  tesciline,

Talep halinde peşin alınan harcın davacıya iadesine,

Davanın  mahiyeti icabı yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

Dair  mahkememizce verilen karar davacılar ile davalı Hazine Vekilinin yüzüne karşı  kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Mülkiyet Hakkı

Mülkiyet Bir menkul veya gayrimenkul mal üzerinde tasarruf etme, kullanma ve  faydalanma hakkı. Malik olmaklık, sahip olma hakkı.
 

Mülkiyet hakkı,  insanların en tabii haklarından biridir. Tarihteki pekçok millet ve devlet, bu  hak üstüne çeşitli uygulamalar içinde olmuşlardır. Bu hak, birçok felsefe ile  siyasi rejimlerin de belli başlı konularından olmuştur. Kapitalist sistemler  fertlere mülkiyet hakkı tanımakla beraber, mülk edinilen şeyin kazanılmasında  kafi ölçü ve müeyyidelerden mahrumdur. Bu bakımdan bu hak, kapital bakımından  güçlü olanlar tarafından alabildiğine kullanılmakla beraber, fakir olanların bu  hakkı kullanabilecekleri az şeyleri vardır. Komünizm ise, fertlere özel mülkiyet  hakkı tanımaz. Her şeyin devletin olduğunu belirtir. Ancak mevcut varlığın  kullanılmasında yalnız komünist partisi mensupları söz sahibidir. Uygulamada  halkın bu konudaki mahrumiyeti, kapitalist idarelerden çok fenadır. Liberal  ülkelerde, mülkiyet hakkı sosyal adalet esaslarına daha yakın hükümlerle temin  edilmeye çalışılmıştır. İslamiyet; mülk ve mülkiyet hakkında açık ve kesin  hükümler koymuştur. Buna göre “mülk”, hakikatte yalnız Allahü tealanındır.  Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, bu mülkü Allah rızasına uygun  kullanmakla mükellef olan birer emanetçi gibidirler. İslamiyetin hükümleri,  Allah'ın rızasını gösterir. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler,  mülklerini bu hükümlere uygun şekilde edinmeye mecbur ve mülkiyet haklarını da  bu hükümlere ters düşmemek şartıyla diledikleri gibi kullanmakta serbesttirler.  Tarihteki İslam devletlerinde, tatbik edilen bu mülkiyet hakkı esasları,  Müslüman ve gayrimüslim tebeanın rahat ve huzur içinde, mülk ve haklarından  mutlak bir emniyet duyarak yaşamalarını sağlamıştır.
 

Hukuki bakımdan  mülkiyet, kanun veya diğer düzenleyici hukuk kaideleriyle sınırlanmış olarak,  bir mal üstünde en geniş tasarruf imkanı sağlayan aynı haktır. Bir malın  mülkiyetine sahip olan, onu dilediği gibi kullanabilir. Malik olan, malını  satabilir, bağışlayabilir, dilediği sürece dilediği gibi kullanabilir, maldan  veya gelirinden istediği şekilde faydalanabilir. 1982 Anayasası'nın 35'inci  maddesinde; herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların  ancak, kamu yararı gayesiyle kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının  kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hususları hükme bağlanmıştır.  Böylece mülkiyet hakkı, Anayasa'da teminat altına alınmıştır.
 

Mülkiyetin  konusu, menkul yani taşınır ve gayrimenkul yani taşınmaz maddi mallardır. Alacak  hakları ve fikri haklar üzerinde mülkiyet söz konusu  değildir.
 

Gayrimenkul mülkiyeti; gayrimenkuller üstündeki mülkiyet  hakkıdır. Arazi, tapu siciline müstakil ve daimi olmak üzere kaydedilen haklar,  bazı sınırlayıcı hükümlerle madenler, müstakil bir bina veya bir binanın kat,  daire, iş ofisi, dükkan, mağaza, depo gibi müstakil bölümleri üzerinde mülkiyet  hakkı kurulabilir.
 

Menkul mülkiyeti; menkul mallar üstündeki mülkiyet  hakkıdır. Bir yerden bir yere nakledilebilen eşya (mobilya, elbise, buzdolabı...  gibi) otomobil, şehir şebekesiyle evlere verilebilen elektrik enerjisi vb.  menkul mülkiyetine konu olabilir. Mülkiyet hakkı, o şeyle alakalı parçalar, yani  mütemmim (tamamlayıcı) cüzlerini, tabii ürünlerini ve teferruatını da ihtiva  eder. Mahalli örf ve adetlere göre, bir şeyin asli unsurunu teşkil eden ve o şey  tahrip, tağyir veya telef olmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan cüzler, o  şeyin tamamlayıcı cüzüdür. Mesela, bir tarlanın ürünü, bir hayvanın sütü, bir  evin kapı ve penceresi gibi.
 

Mülkiyetin sağladığı yetkiler: Kullanma  yetkisi; malik, kanun sınırları içinde kalmak şartıyla mülkiyetinde olan şeyi  dilediği şekilde kullanabilir. Mesela, bir binaya sahip olan kimse, bu binada  kendisi veya akrabalarıyla birlikte oturabilir, kiraya verebilir, boş  bırakabilir.
 

Tasarruf yetkisi; malike, mülkiyete konu olan şeyin  geleceğini tayin etme hakkını verir. Mesela, malik, malını bağışlayabilir,  satabilir, trampa veya vasiyet edebilir.
 

Faydalanma yetkisi; malik,  mülkiyete konu olan şeyden dilediği gibi faydalanabilir. Mesela, malik,  tarlasına istediği mahsulü ekebilir, parasını borç verebilir, harcayabilir veya  bir şirketin hisse senedini satın alarak ortak olabilir.
 

Mülkiyetin  sahibine yüklediği sorumluluk ve kısıtlamalar: İyi niyette kaidelerine uygun  kullanma; malik, mülkiyet hakkını iyi niyet kaidelerine uygun olarak kullanmaya  mecburdur. Mülkiyet hakkının başkasına zarar vermek maksadıyla kullanılmasını,  kanun himaye etmez. Mesela kanun, mülk sahibinin, komşularının deniz manzarasını  kapatacak şekilde, bahçe duvarlarını 8-10 m yükseklikte inşa etmesini, mahalle  arasında bir marangoz atölyesinin, aşırı gürültü çıkartarak mahalle sakinlerini  rahatsız etmesini korumaz. Çünkü bu fiiller mülkiyet hakkının kötüye  kullanılması sayılmaktadır.
 

Kanun dairesinde kullanma; malik, mülkiyet  hakkını kanunlara uygun olarak kullanmakla mükelleftir. Mesela, mülkiyete konu  olan şeyi kullanırken, kamu yararı için düzenlenmiş imar, istimlak ve belediye  mevzuatına; yeraltı madenlerini işletmek için maden ve petrol mevzuatına,  iktisab ettiği kazançları kullanırken vergi kanunlarına uymak  zorundadır.
 

Mülkiyetin iktisabı iki şekilde olur:
 

Aslen iktisab:  Sahipsiz veya sahibi belli olmayan bir malın iktisabıdır. Gayrimenkullerin aslen  iktisabı; sahipsiz araziyi işgal, sahipsiz yerlerde yeni arazi teşekkülü,  müruruzaman (zaman aşımı) ile iktisab, lükata (sokakta bulunup alınan mal),  sahipsiz malı ihraz, define bulma, hukuki tağyir veya iki malın karışması ve  birleşmesi suretiyle olabilir.
 

Devren iktisab: Sahipli bir malın,  sahibinin rızası yani satış, vasiyet, bağış, mahkeme ilamı ile el  değiştirmesidir. Bir gayrimenkulün devir işleminin resmi şekilde ve resmi  merciler huzurunda yapılması, tapu siciline tescili mecburidir. Yeni malik, tapu  tescil işlemleri tamamlanmadıkça, o mal üzerinde devredici tasarruflarda  bulunamaz..
 

Menkul malların devren iktisabı, resmi bir şekle tabi  değildir. Taraflar, yazılı veya sözlü olarak devir yapabilirler. Devir işlemi,  devir konusu malın, yeni alıcıya teslimiyle kesinleşir.
 

Gayrimenkul  mülkiyeti, arazinin yararlı olacak derecedeki altını ve üstünü de ihtiva eder.  Yatay sınırları ise, planda ve yeryüzünde gösterilen işaretlerle tespit  edilir.
 

Mülkiyetin Çeşitleri
 

Münferid (ferdi) mülkiyet: Bir  kimsenin, mülkiyetin konusu, taşınır veya taşınmaz malın bütünü üzerinde tek  başına tesis ettiği mülkiyet hakkıdır. Malik, mülkiyetin kendisine sağladığı  bütün yetkileri yalnız başına kullanabilir.
 

Müşterek mülkiyet: Birden çok  kimsenin, bir malın tamamı üzerinde, belli miktarda, fakat fiilen taksim  edilmemiş hisselere sahip bulunduğu, birlikte mülkiyet şeklidir. Bir malın,  birden fazla kişi tarafından satın alınması veya bir malın birçok kimseye  bağışlanması suretiyle müşterek mülkiyet doğar. Ölenin varislere bıraktığı mal  üzerinde de, terekenin taksiminden önce mirasçıların müşterek mülkiyet hakkı  vardır.
 

İştirak halinde mülkiyet: Kanuni olarak veya bir akit sebebiyle  birden çok kimse arasında ortaya çıkan ortak mülkiyet şeklidir. adi şirket ve  eşler arasındaki mal ortaklığı, iştirak halinde mülkiyete Örnek gösterilebilir.  Bir malik, kendi hissesi üzerinde tasarrufta bulunamadığı gibi, ortak malın  tamamı üzerinde de yalnız başına tasarrufta bulunamaz. Mal üzerindeki  tasarruflar, ancak, ortakların oybirliği ile mümkün olabilir.
 

Mülkiyetin  korunması: Malik, mülkiyet konusu mala el koyan herhangi bir kimseye karşı  istihkak ve tecavüzü men (men-i müdahale) davalarını açmak hakkına  sahiptir.
 

İstihkak davası: Malikin elinden rızası dışında çıkan malın,  tekrar malikin eline geçmesini sağlayan davadır. İstihkak davası, zaman aşımına  uğramaz. Tecavüzün men'i davası; mülkiyete konu olan şeye yapılan tecavüzün  ortadan kaldırılmasını sağlar. Mesela, tarlasındaki mahsulünü zamanı gelince  toplamak istiyen bir çiftçiye mani olunması halinde, çiftçi, tecavüzün men'i  davasını açabilir. Malikin, uğradığı zararı tazmin ettirmek, mülki makamlardan  tecavüzün def'ini istemek hakkı mahfuzdur.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Taşinmaz Mülkiyeti

TAŞINMAZ MÜLKİYETİ
 

BİRİNCİ AYIRIM

TAŞINMAZ  MÜLKİYETİNİN

KONUSU, KAZANILMASI VE KAYBI
 
 

A. Taşınmaz mülkiyetinin  konusu
 

Madde 704.- Taşınmaz mülkiyetinin konusu şunlardır:

1.  Arazi,

2. Tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli  haklar,

3. Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler.
 

B.  Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması
 

I. Tescil
 

Madde 705.- Taşınmaz  mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.

Miras, mahkeme kararı, cebrî icra,  işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet  tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri  yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına  bağlıdır.
 

II. Kazanma yolları
 

1. Hukukî işlem

Madde 706.-  Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmî  şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır.

Ölüme bağlı tasarruflar ve mal  rejimi sözleşmeleri, kendilerine özgü şekillere tâbidir.
 

2.  İşgal

Madde 707.- Tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetinin işgal  yoluyla kazanılması, ancak kaydının malikinin istemiyle terkin edilmiş olmasına  bağlıdır.

Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar üzerinde işgal yoluyla mülkiyet  kazanılamaz.
 

3. Yeni arazi oluşması

Madde 708.- Birikme, dolma, toprak  kayması veya kamuya ait suların yatağında ya da seviyesinde değişme gibi  sebeplerle sahipsiz yerlerde yeniden oluşan yararlanmaya elverişli arazi Devlete  ait olur.

Devlet, bu araziyi kamusal bir sakınca bulunmadığı takdirde  öncelikle arazisi kayba uğrayana veya bitişik arazi malikine  devredebilir.

Toprak parçalarının kendi arazisinden koptuğunu ispat eden  malik, bunları, durumu öğrendiği tarihten başlayarak bir ve her hâlde oluşumun  gerçekleştiği tarihten başlayarak on yıl içinde geri alabilir.
 

4. Arazi  kayması

a. olarak

Madde 709.- Arazi kayması sınır değişikliğini  gerektirmez.

Arazi kayması sebebiyle bir taşınmazdan diğerine geçmiş olan  arazi parçaları ve diğer cisimler hakkında sürüklenen şeylere ve karışmaya  ilişkin hükümler uygulanır.
 

b. Heyelân

Madde 710.- Arazi kaymasının  sınır değişikliğine yol açmayacağı ilkesi, yetkili makamlarca heyelân bölgesi  olduğu belirlenen yörelerde uygulanmaz.

Bu yörelerin belirlenmesi sırasında  yöredeki arazinin yapısı göz önünde tutulur.

Bir taşınmazın böyle bir yörede  bulunduğu, ilgililere uygun biçimde bildirilir ve tapu kütüğünün beyanlar  sütununa yazılır.
 

c. Sınırın yeniden belirlenmesi

Madde 711.- Sınır,  arazi kayması sebebiyle gerçeği yansıtmıyorsa; ilgili taşınmaz maliki, sınırın  yeniden belirlenmesini isteyebilir.

Fazlalık ve eksiklikler  denkleştirilir.
 

5. Kazandırıcı zamanaşımı

a. Olağan  zamanaşımı

Madde 712.- Geçerli bir hukukî sebep olmaksızın tapu kütüğüne  malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız  olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu  mülkiyet hakkına itiraz edilemez.
 

b. Olağanüstü zamanaşımı

Madde 713.-  Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi  yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın  tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne  tesciline karar verilmesini isteyebilir.

Aynı koşullar altında, maliki tapu  kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı  verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde  sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya  bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini  isteyebilir.

Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya  varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.

Davanın  konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun  araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur.

Son ilândan başlayarak üç ay  içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden  bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa,  hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların  gerçekleştiği anda kazanılmış olur.

Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada  kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.

Kararda, tescili  istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve  karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de  eklenir.

Özel kanun hükümleri saklıdır.
 

c. Sürelerin hesabı

Madde  714.- Kazandırıcı zamanaşımı sürelerinin hesaplanmasında, kesilmesinde ve  durmasında, Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri kıyas yoluyla  uygulanır.
 

6. Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar

Madde 715.-  Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu  altındadır.

Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar,  tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan  çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete  konu olamaz.

Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması,  bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine  tâbidir.
 

III. Tescili isteme hakkı
 

Madde 716.- Mülkiyetin  kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi  adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin  kaçınması hâlinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.

Bir  taşınmazın mülkiyetini işgal, miras, kamulaştırma, cebrî icra veya mahkeme  kararına dayanarak kazanan kişi tescili doğrudan doğruya yaptırabilir.

Bir  taşınmazın mülkiyetinde eşler arasındaki mal rejimi dolayısıyla meydana gelen  değişiklikler, eşlerden birinin istemiyle tapu kütüğüne doğrudan tescil  olunur.
 

C. Taşınmaz mülkiyetinin kaybı
 

Madde 717.- Taşınmaz  mülkiyeti, terkin veya taşınmazın tamamen yok olmasıyla sona  erer.

Kamulaştırma hâlinde mülkiyetin ne zaman sona ereceği özel kanunla  belirlenir.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Yayin İlkeleri

YAYIN İLKELERİ
 

Madde 4 - (Değişik madde: 15/05/2002 - 4756 S.K./2.  md.)
 

Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın   ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve ahlaka  uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır. Yayınların Türkçe  yapılması esastır. Ancak, evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasına  katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde müzik veya haber  iletilmesi amacıyla da yayın yapılabilir. (Ek hükümler: 03/08/2002 - 4771  S.K./8. md.) (Değişik cümle: 15/07/2003 - 4928 S.K./14. md.) Ayrıca, kamu ve  özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında  geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir.  Bu yayınlar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin  ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu yayınların  yapılmasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak  yönetmelikle düzenlenir.
 

Radyo, televizyon ve veri yayınlarında uyulması  gereken yayın ilkeleri şunlardır:
 

a) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin  varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,  Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmaması.
 

b) Toplumu  şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, dil, din,  mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda  nefret duyguları oluşturan yayınlara imkan verilmemesi.
 

c) Yayıncılığın,  gerek yayın organı, gerekse hisse sahipleri ve üçüncü derece dahil olmak üzere  üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri hısımları veya bir başka gerçek veya tüzel  kişinin haksız çıkarları doğrultusunda kullanılmaması.
 

d) İnsanların dil,  ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri  nedenlerle hiçbir şekilde kınanmaması ve aşağılanmaması.
 

e) Yayınların  toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı  olmaması.
 

f) (Değişik bend: 03/08/2002 - 4771 S.K./8. md.) Özel hayatın  gizliliğine saygılı olunması.
 

g) Türk milli eğitiminin amaçlarının,  temel ilkelerinin ve milli kültürün geliştirilmesi.
 

h) Türkçe'nin;  özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanılması; milli  birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak çağdaş kültür, eğitim ve  bilim dili halinde gelişmesinin sağlanması.
 

ı) Kişilerin manevi  şahsiyetlerine eleştiri sınırları ötesinde saldırıda bulunulmaması, cevap ve  düzeltme haklarına saygılı olunması, soruşturulması basın meslek ilkeleri  çerçevesinde mümkün olan haberlerin soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin  olunmaksızın yayınlanmaması, saklı kalması kaydıyla verilen bilgilerin kamu  yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanmaması.
 

j) Yayıncılığın  haksız bir amaç ve çıkara alet edilmemesi ve haksız rekabete yol açılmaması,  ilan ve reklam niteliğindeki yayınların bu niteliklerinin şüpheye yer  bırakmayacak şekilde açıklanması, bir basın organının özel çabalarla yarattığı  ürünün kendi ürünüymüş gibi sunulmaması, ajanslardan veya başka bir medya  kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesine özen  gösterilmesi.
 

k) Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç  kimsenin suçlu ilan edilmemesi veya suçluymuş gibi gösterilmemesi; kişileri suç  işlemeye yönlendirecek veya korku salacak yayın yapılmaması.
 

l)  Haberlerin yayınlanmasında tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine bağlı  olunması; özgürce kanaat oluşumunun engellenmemesi; haber kaynaklarının  kamuoyunun yanıltılmasının amaçlandığı haller dışında gizliliğinin  korunması.
 

m) Halkı aldatacak, yanıltacak veya haksız rekabete yol açacak  reklam yayınlarına yer verilmemesi.
 

n) Siyasi partiler ve demokratik  gruplar arasında fırsat eşitliği sağlanması; tek yönlü, taraf tutan yayın  yapılmaması; seçim dönemlerinde belirlenen seçim yasaklarıyla ilgili ilkelere  aykırı davranılmaması.
 

o) (Değişik bend:03/03/2004-5101 S.K./5.mad)  Yayınlarda, eser ve bağlantılı hak sahiplerine 5846 sayılı Fikir ve Sanat  Eserleri Kanunu ile tanınan hakların ihlâl edilmemesi.
 

p) Bilgi iletişim  telefonları yoluyla yarışma ve benzeri yöntemlere başvurulmaması ve bunların  sonucunda dinleyici ve seyircilere ikramiye verilmemesi veya ikramiye  verilmesine aracılık edilmemesi, lotarya yapılmaması, bilgi iletişim telefonları  yoluyla yapılacak anket ve kamuoyu yoklamalarının, hazırlık aşamasından  sonuçlarının ilanına kadar noter nezaretinde gerçekleştirilmesi.
 

r)  Televizyonda bölünür ekran yoluyla ana program ile ilgili veya ilgisiz bilgiler  veren konuları işleyen yayınların yapılmaması, çerçeveler veya alt yazı tekniği  kullanılarak sürekli yayın yapılmaması, haberde konu ile ilgili olmayan  görüntülerin verilmemesi, haberle benzerlik arz eden görüntülerin arşiv  niteliğinin belirtilmesi.
 

s) Program hizmetlerinin bütün unsurlarının  insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı olması.
 

t) Yayınların  müstehcen olmaması.
 

u) (Değişik bend: 01/07/2005-5378 S.K./37.mad)  Kadınlara, güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın  teşvik edilmemesi.
 

v) (Değişik bend: 03/08/2002 - 4771 S.K./8. md.)  Yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını  kışkırtıcı nitelikte olmaması.
 

y) Suç örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı  özelliklerinin yansıtılmaması.
 

z) Gençlerin ve çocukların fiziksel,  zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların  seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Tebligat

TEBLİGAT
 

Madde 29 - Süreli yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri  yönünden, yayın sahibinin ve temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu  müdürün yerleşim yeri sayılır.
 

YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAN  HÜKÜMLER
 

Madde 30 - 15/07/1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanunu  yürürlükten kaldırılmıştır.
 

Geçici Madde 1 - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği  tarihten önce yayımlanmakta olan süreli yayınların sahibi, sorumlu müdürü,  Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yayınlarının türünü  yönetim yerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmek zorundadır. Bu  süre içerisinde bildirim yükümlülüğüne uyulmaması halinde yayın sahibi, sorumlu  müdür, beşyüzmilyon liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla  cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın  süreli yayınlarda beşmilyar liradan az olamaz.
 

Geçici Madde 2 - Bu  Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kamu kurum ve kuruluşlarınca  yayımlanmakta olan süreli yayınların temsilcisi ve sorumlu müdürleri, Kanunun  yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde süreli yayının basım ve  yayımını bu Kanunda öngörülen hükümlere uygun hale  getirirler.
 

YÜRÜRLÜK
 

Madde 31 - Bu Kanun yayımı tarihinde  yürürlüğe girer.
 

YÜRÜTME
 

Madde 32 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar  Kurulu yürütür.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Özel Hayatin Gizliliği

ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ
 

Madde 21 - Kişinin izin verdiği haller saklı  kalmak üzere, özel hayatın gizliliği kapsamında, açıklanması halinde kişinin  sağlık bilgileri ile özel ve aile hayatına, şeref ve haysiyetine, mesleki ve  ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak bilgi veya belgeler, bilgi  edinme hakkı kapsamı dışındadır.
 

Kamu yararının gerektirdiği hallerde,  kişisel bilgi veya belgeler, kurum ve kuruluşlar tarafından, ilgili kişiye en az  yedi gün önceden haber verilerek yazılı rızası alınmak koşuluyla  açıklanabilir.
 

HABERLEŞMENİN GİZLİLİĞİ
 

Madde 22 - Haberleşmenin  gizliliği esasını ihlal edecek bilgi veya belgeler, bu Kanun kapsamı  dışındadır.
 

TİCARİ SIR
 

Madde 23 - Kanunlarda ticari sır olarak  nitelenen bilgi veya belgeler ile, kurum ve kuruluşlar tarafından gerçek veya  tüzel kişilerden gizli kalması kaydıyla sağlanan ticari ve mali bilgiler, bu  Kanun kapsamı dışındadır.
 

FİKİR VE SANAT ESERLERİ
 

Madde 24 - Fikir  ve sanat eserlerine ilişkin olarak yapılacak bilgi edinme başvuruları hakkında  ilgili kanun hükümleri uygulanır.
 

KURUM İÇİ DÜZENLEMELER
 

Madde 25  - Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile  kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler,  bilgi edinme hakkının kapsamı dışındadır. Ancak, söz konusu düzenlemeden  etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakları saklıdır.
 

KURUM İÇİ  GÖRÜŞ, BİLGİ NOTU VE TAVSİYELER
 

Madde 26 - Kurum ve kuruluşların  faaliyetlerini yürütmek üzere, elde ettikleri görüş, bilgi notu, teklif ve  tavsiye niteliğindeki bilgi veya belgeler, kurum ve kuruluş tarafından aksi  kararlaştırılmadıkça bilgi edinme hakkı kapsamındadır.
 

Bilimsel,  kültürel, istatistik, teknik, tıbbi, mali, hukuki ve benzeri uzmanlık  alanlarında yasal olarak görüş verme yükümlülüğü bulunan kişi, birim ya da  kurumların görüşleri, kurum ve kuruluşların alacakları kararlara esas teşkil  etmesi kaydıyla bilgi edinme istemlerine açıktır.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Ödenmeyen Ssk Primleri

Ödenmeyen Ssk Primleri

SMMM Nusret KURDOĞLU

“TDMS”NDE VADESİ GEÇMİŞ  (ÖDENMEMİŞ)

VERGİ VE SSK PRİM  BORÇLARI,

368 ve 369 HESAPLAR
 

Bilindiği gibi, bilanço dönemi  çalışmaları sırasında karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, “360” ve “361”  hesaplarda yer alan ve vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş olan vergi ve SSK  Prim borçlarına ne tür bir işlem yapılması gerektiği sorunudur.
 

Öte  yandan, ülkemizde son on yıllarda değişim gösteren yasa düzenleme teknikleri,  zaman zaman çeşitli tartışmalara yol açabilmektedir. 506 sayılı SSK Yasasının  80. maddesine 3. fıkra olarak eklenen “Kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarları,  Gelir ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider yazılamaz.” hükmü de bu tartışma  konularından biridir.
 

Bu çalışmada, dönem içerisinde tahakkuku (ve doğal  olarak gider kaydı) yapılmış, ancak envanter dönemine kadar henüz ödenmemiş olan  primlerle ilgili işlemlerin, Tek Düzen Muhasebe Sistemi (TDMS) çerçevesinde  nasıl yapılması gerektiği üzerinde durulacaktır. Ancak, bu konuya girmeden önce,  konuyla çok yakın bağlantısı olması nedeniyle, 36 Grubundaki “368- VADESİ GEÇMİŞ  ERTELENMİŞ VEYA TAKSİTLENDİRİLMİŞ VERGİ VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLER” ve “369-  ÖDENECEK DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLER” hesapları ile ilgili bir ön çalışma yapma gereği  ortaya çıkmaktadır.
 

I) "368” ve “369" hesapların kullanımı, alt  hesapları:
 

(MSUGT) Muhasebe Sistemi Uygulama Tebliği’nde “368-  VADESİ GEÇMİŞ ERTELENMİŞ VEYA TAKSİTLENDİRİLMİŞ VERGİ VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLER”  hesabının açıklaması ve işleyişi aşağıdaki gibidir:
 

“Kanuni süresi içinde  ödenmeyen vergi ve yükümlülükler ile erteleme ve taksitlendirme süresi bilanço  tarihinde bir yıldan az olan vergi ve yükümlülükleri  kapsar.
 

İşleyişi:

Vadelerinde ödenmeyen vergi ve diğer yükümlülüklerle  erteleme veya taksitlendirme süresi bir yıldan az olanlar ile vadesi bir yılın  altına düştüğü için "438" no.lu hesaptan bu hesaba aktarılanlar, hesabın  alacağına kaydedilir. Ödenmeleri halinde hesaba borç kaydedilir. Ancak, vadesi  geçmiş vergi ve diğer yükümlülüklerde erteleme veya takside bağlama süresi bir  yılı aşanlar bu hesabın borcu karşılığında "438- Kamuya Olan Ertelenmiş veya  Taksitlendirilmiş Borçlar" Hesabı'na aktarılır.”
 

Aynı Tebliğ’de “369-  ÖDENECEK DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLER” hesabı için yapılan açıklama ve istenilen işleyiş  ise, aşağıdaki gibidir:
 

“Özel bölümlerinde tanımlananlar dışında kalan  yükümlülüklerin izlendiği hesaptır.
 

İşleyişi:

Tahakkuk ettirilmesini  gerektiren olaylar ve işlemler ortaya çıktıkça anılan hesaplar alacaklanır,  ödemeler yapıldıkça borçlanır.”

Buna göre ödemelerin vadesinde yapılmaması  halinde, 360 ve 361 hesaplardaki vadesi geçen borçlar aynı gruptaki "368- Vadesi  Geçmiş Ertelenmiş veya Taksitlendirilmiş Vergi ve Diğer Yükümlülükler" hesabına  aktarılmalıdır. Bu işlem, yıl içerisinde yapılmamış olsa bile, yıl sonundaki  envanter çalışmaları sırasında mutlaka yapılmalıdır.

Burada “36 Grubu”  hesaplarının çok önemli bir özelliği ortaya çıkıyor. Bu gruptaki “360” ve “361”  hesaplarla ilgili olarak, (eğer açılıp kullanılmışsa 362-367 hesaplarla da) mali  tablolarda vadesi geçtiği halde ödenmemiş hiçbir borcun yer alması olasılığı  yoktur. Tam Açıklama Kavramı da bu noktada ağırlığını duyurmaktadır. Vadesi  geçmiş ve ödenmemiş borçlar, “360” ve “361” hesaplardan alınıp, en azından mali  tablo aşamasında “368” hesaba mutlaka aktarılmalıdırlar. Bu tutarların mali  tabloda “360 ve 361” hesaplar içerisinde bırakılmış olması, işletmenin bu tür  borçlarını hep zamanında ödediği gibi bir görüntü vererek mali tablo  okuyucusunun aldanmasına neden olacak, bu yolla Tam Açıklama Kavramı ile Sosyal  Sorumluluk Kavramı gözden çıkarılmış olacaktır.
 

Her hangi bir borcun  vadesinin geçip geçmediği ya muavin kayıtlar taranarak görülebilir, ya da alt  hesaplar yardımıyla mizanda görülebilir. Yıl sonunda bilanço çalışmaları  yapılırken zaman sıkıntısı içinde bulunulacağı hepimizce bilinmektedir. Bu zaman  sıkışıklığında bir de muavin kayıtları tarayarak fazladan zaman kaybetmek akılcı  ve verimli bir uygulama olmayacaktır. Oysa yıl içinde günlük kayıtlar yapılırken  ödenmemiş borçları açıkça gösterecek biçimde düzenlenmiş bir alt hesap yapısını  kullanarak işlem yapıldığında, her alınan mizan, vadesi geçen ve "368" hesaba  aktarılması gereken tutarları zaman kaybı olmadan hemen gösterecektir. Alt hesap  yapısının önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Mizan, yol gösterici  olmalıdır.
 

Bunun yanı sıra, bilanço tarihindeki işletmenin bütün  borçlarının bilançoda yer almasını gerektiren bilanço ilkesi gereği, ve dönem  içinde doğan tüm giderlerin doğduğu döneme kaydedilmesini gerektiren  “Dönemsellik İlkesi” gereği, vadesi geçmiş olduğu için "368" hesaba aktarılan  vergi ve sosyal güvenlik borçlarının 31.12. tarihi itibariyle oluşmuş gecikme  zamları da hesaplanıp tahakkuk ettirilerek "369- Ödenecek Diğer Yükümlülükler"  hesabına alacak kaydedilmelidir. Zira bu gecikme zamları da işletmenin oluşmuş  borçlarıdır ve işletme kişiliğinin gideridir. Giderin doğuş zamanı da ödenme  tarihi değil, tahakkuk ettiği tarihtir. Sonuçta, Tam Açıklama ve Dönemsellik  İlkeleri gereği, 31.12 itibariyle oluşan gecikme zammı borcu bilançoda, oluşan  gecikme zammı gideri de o dönemin gelir tablosunda yer almalıdır.
 

Bu  durumda, hangi borca ne kadar gecikme zammı tahakkuk ettirileceğine karar vermek  için bütün borçların vade bilgileri ile elimizde olması gerekir.
 

“368” ve  “369” hesapların alt hesapları da, bu hesaplara aktarılan borçlara göre  düzenlenmelidir.
 

368 VADESİ GEÇMİŞ ERT.TAK.VRG.VE DİĞER YÜKÜM.LER

368  01 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK GEÇİCİ VERGİLER

368 02 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK  MUHTASAR VERGİLER

368 03 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK KDV

368 04 VD.Sİ  GEÇMİŞ/ÖDENECEK GELİR/KURUMLAR VERGİSİ

368 05 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK  FONLAR

368 06 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK SSK PRİMLERİ

368 07 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK SGD  PRİMLERİ

369 ÖDENECEK DİĞER  YÜKÜMLÜLÜKLER

369 01 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK GEÇİCİ VERGİLER GEC.Z.

369 02  VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK MUHT. VERGİLER GEC. Z.

369 03 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK KDV  GEC.ZAMMI

369 04 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖD.GELİR/KURUMLAR VERGİSİ GEC.Z

369 05 VD.Sİ  GEÇMİŞ/ÖDENECEK FONLAR GEC.Z.

369 06 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK SSK PRİMLERİ GEC.Z.

369 07 VD.Sİ GEÇMİŞ/ÖDENECEK  SGD PRİMLERİ GEC.Z.
 

gibi..  Doğallıkla burada da her grubun altına aktarılan borcun ya da tahakkuk ettirilen  gecikme zammına ait ana borcun dönemini gösteren bir alt hesap açılmasında büyük  yarar vardır.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Borç Beyannamesi

BORÇ BEYANNAMESİ
 
 
 

…………….. Ticaret Sicili  Memurluğu’nun…………………... sicil numarasında kayıtlı……………………………………………………………  …(Devir  olunan şirket) Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince tüm aktif ve  pasifi ile devir olunmak suretiyle İstanbul Ticaret Sicili Memurluğu’nun  ……………….sicil numarası ile kayıtlı…………………………………..……………………  …………..(Devir alan  şirket) ile birleşecektir.
 

Birleşme nedeniyle tasfiyesiz infisah edecek  şirketimizin borçları şirketimizi devir alan …………………………………………………(Devir alan  şirket) tarafından ödenecektir.
 
 

Türk Ticaret Kanunu’nun 149  maddesince ilan olunur.
 
 
 
 

Devir olunan şirket
 

kaşe  imza
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Cep telefonu hat satış faturalarının nasıl düzneleneceği

Cep telefonu hat satış faturalarının nasıl  düzneleneceği

T.C.

İSTANBUL VALİLİĞİ

Defterdarlık Katma Değer Vergisi  Gelir Müdürlüğü
 
 

TARİH: 23/05/2005

SAYI :  KDV.MUK.B.07.4.DEF.0.34.18.374  2

KONU : Cep telefonu hat satış  faturalarının

ne şekilde  düzenleneceği
 
 

……………………………..
 
 

………. Şti. tarafından ………  verilen ………tarihli örneği ekli dilekçenin ……… ilgilendiren kısımları aşağıda  açıklanmıştır.
 

3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1/1.  maddesinde; ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti  çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ne tabi olduğu, 3/a maddesinde;  vergiye tabi malların her ne suretle olursa olsun, vergiye tabi işlemler  dışındaki amaçlarla işletmeden çekilmesi, vergiye tabi malların işletme  personeline ücret, prim, ikramiye, hediye, teberru gibi namlarla verilmesinin  teslim hükmünde olduğu, 10/a maddesinde mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde  vergiyi doğuran olayın malın teslimi veya hizmetin yapılması anında meydana  geldiği, 20. maddesinde; teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin  karşılığını teşkil eden bedel olduğu, bedel deyiminin, malı teslim alan veya  kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler  karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para,  mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet  ve değerler toplamını ifade ettiği, 23/f maddesinde Maliye Bakanlığı’nın işin  mahiyetini gözönünde tutarak özel matrah şekilleri tespit etmeye yetkili olduğu,  24/b maddesi uyarınca vergi,resim,harç , pay, fon karşılığı gibi unsurlar KDV  matrahına dahil olduğu hükme bağlanmıştır.
 

Aynı Kanunun 34/2. maddesinde;  “Katma değer vergisinin fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilmesine  gerek görülmeyen işlemlerde vergi indiriminin nasıl belgelendirilebileceği  Maliye Bakanlığı’nca tespit olunur.”denilmektedir.
 

1 Seri No.lu Katma  Değer Vergisi Tebliği’nin VIII/F bölümünde, katma değer vergisinin fatura  ve benzeri vesikalarda gösterilmesine gerek görülmeyen işlemler ile tekel’e tabi  maddelerin tesliminde bu mal ve hizmetleri teslim alanlar tarafından, tarife  veya bilet veyahut benzeri vesikalarda gösterilen bedel üzerinden iç yüzde oranı  uygulanmak suretiyle katma değer vergisi hesaplanacak ve yaptıkları vergiye tabi  işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indireceklerdir. Şeklinde  açıklama yapılmıştır.
 

50 Seri No.lu KDV Tebliği’nin “Promosyon  Ürünleri” başlıklı A-1 bölümünde;
 

“Ticari hayatta, ticareti yapılan  mallara olan talebin artırılması amacıyla, bir takım pazarlama teknikleri  geliştirilmekte, satışı yapılan malın yanında başka bir malın ayrıca bir bedel  alınmaksızın verilmesi de sıkça karşılaşılan bir pazarlama tekniği olarak ortaya  çıkmaktadır. Bir malın tasarruf hakkının malik veya adına hareket edenlerce,  alıcıya veya adına hareket edenlere devri olarak tanımlanan teslim hükümleri  çerçevesinde ticari bir işletmenin yaptığı bedelsiz teslimler de katma değer  vergisine konu olmaktadır.
 

Ancak, firmaların iktisadi faaliyetini  genişletme, emsal işletmelerle rekabet edebilme, üretim veya satışını yaptıkları  mallara olan talebi koruma veya artırma amacıyla bir malın yanında başka bir mal  verilmesi şeklinde gerçekleşen işlemlerde, promosyon ürünü açısından bir  bedelsiz teslim söz konusu olmamaktadır. Zira, firmanın genişleyen faaliyetiyle  bağlantılı olarak işletmede yaratılan katma değer artmaktadır. Nitekim piyasadan  satın alınan veya ithal edilen malların promosyon ürünü olarak müşterilere  verilmesi, mükellefler açısından pazarlama gideri niteliğini taşımakta ve bu  malların alış bedelleri Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin 1 numaralı  bendine göre gider olarak kaydedilebilmektedir.

Dolayısıyla, firmanın  yarattığı katma değer içerisinde vergilenen promosyon mallarının müşterilere  verilmesi sırasında katma değer vergisi hesaplanmasına gerek bulunmamakta ve bu  ürünler için yüklenilen katma değer vergisinin ise prensip olarak indirim konusu  yapılması gerekmektedir.”denilmektedir.

Konu ile ilgili olarak yayımlanan 85  Seri No.lu Katma Değer Vergisi Tebliği’nin;
 

C- Özel Matrah Şekli  Uygulaması bölümünde; “Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 23 ncü maddesinin (f)  bendi hükmünün Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanarak, GSM operatör  şirketleri tarafından sunulan cep telefonu konuşma hizmetlerinden faydalanmak  üzere çıkarılan ön ödemeli hazır kartlarda dahil olmak üzere bütün telefon kartı  ve jeton satışlarının özel matrah şekline göre vergilendirilmesi uygun  görülmüştür.
 

Buna göre, perakendeci bayiler tarafından yapılan telefon  kartı ve jeton satışlarına ait katma değer vergisinin bayii kârına isabet eden  katma değer vergisini de ihtiva edecek şekilde perakendeci bayiilere telefon  kartı ve jeton teslimi yapan kuruluşlar tarafından beyan edilmesi  gerekmektedir.
 

Bu durumda bayiiler belirtilen kapsamdaki telefon kartı ve  jeton satışları için ayrıca vergi hesaplamayacaklardır.
 

Öte yandan,  telefon kartı ve jeton satışları dahil bütün işlemleri özel matrah şekline göre  vergilendirilenlerin katma değer vergisi mükellefiyeti tesis ettirmelerine gerek  bulunmamaktadır.
 

D- Özel İletişim Vergisi Uygulaması bölümünde  ise;
 

4481 sayılı Kanun’un, 4605 sayılı Kanun’la değişik 8 nci maddesinde  özel iletişim vergisinin mükellefinin cep telefonu işletmecileri olduğu, bu  verginin katma değer vergisi matrahına dahil edilmeyeceği hükme  bağlanmıştır.
 

Bu hüküm uyarınca cep telefonu işletmecileri tarafından  verilen (ön ödemeli kart satışları dahil) tesis, devir, nakil ve haberleşme  hizmetlerine ilişkin olarak özel iletişim vergisi mükellefi olan cep telefonu  işletmecilerinin düzenleyeceği faturalarda hesaplanan özel iletişim vergisi  katma değer vergisi matrahına dahil edilmeyecektir.
 

Ancak, cep telefonu  işletmecilerinin verdiği haberleşme hizmetlerinde kullanılan kartların satışını  yapanların, özel iletişim vergisi mükellefi olmamaları nedeniyle cep telefonu  işletmecilerinin hesapladığı özel iletişim vergisini katma değer vergisi  matrahından indirmeleri söz konusu değildir.” denilmektedir.
 

31.07.2004  tarih, 25539 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5228 sayılı Bazı Kanunlarda ve  178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 38.  maddesi ile 13.07.1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 39’ncu  maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
 

“406 sayılı Telgraf ve  Telefon Kanunu uyarınca Telekomünikasyon Kurumuyla görev veya imtiyaz sözleşmesi  imzalamak veya bu Kurumdan ruhsat veya izin almak suretiyle  telekomünikasyon alt yapısı kurup işleten veya telekomünikasyon hizmeti sunan  işletmecilerin;
 

a) Her nevi mobil telekomünikasyon işletmeciliği  kapsamındaki (ön ödemeli kart satışları dahil) tesis, devir, nakil ve haberleşme  hizmetleri %25,
 

b) Radyo ve televizyon yayınlarının uydu platformu ve  kablo ortamından iletilmesine ilişkin hizmetleri %15,
 

c) (a) ve (b)  bentleri kapsamına girmeyen diğer telekomünikasyon hizmetleri  %15,
 

oranında özel iletişim vergisine tabidir.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Yaş şartını bekleyenlere kıdem tazminatı ödenmesinde işten ayrılma şartı

Yaş şartını bekleyenlere kıdem tazminatı ödenmesinde işten ayrılma  şartı
 

Resul Kurt

Sayın Resul Bey, size sormak istediğim soru:  Sigortalılık süremi ve prim ödeme gün sayımı doldurdum, fakat emeklilik için  yaşımı beklemek zorunda mıyım? Yaşımı beklemeden SSK'dan evrak almak kaydıyla  kıdem tazminatımı alma hakkına sahip miyim? Kıdem tazminatımı almam için  işyerinden ayrılmış olmam şart mı? İlginiz için teşekkürler. Erhan  ÖZDEMİR

Sayın Özdemir; yaş şartını bekleyenlere kıdem tazminatı ödenmesi ile  ilgili olarak daha önce ayrıntılı bilgi vermiştim. 08.09.1999 tarih ve 23810  sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4447 sayılı kanunun 45'inci maddesiyle 1475  sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesine eklenen ve yayımı tarihinde yürürlüğe giren  bende göre; 506 sayılı kanunun 60'ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A)  bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer  şartları veya aynı kanunun geçici 81'inci maddesine göre yaşlılık aylığı  bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını  tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle feshedilmesi  halinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince  her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem  tazminatı ödenmesi gerekmektedir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran  üzerinden ödeme yapılacaktır.

Bu durumda yaşı beklemeniz halinde kıdem  tazminatı ödenebilmesi için işinizden ayrılmanız gerekmektedir. İşten ayrılmadan  kıdem tazminatı talep edilmesi mümkün değildir.

İş hukuku mevzuatında kaynak  kitap

Sayın Resul Kurt, DÜNYA Gazetesi'ndeki ve mesleki dergilerdeki  makalelerinizi ilgiyle takip etmekteyim. Yazılarınızın, iş hukuku ve sosyal  güvenlik alanında çalışan bizlere çok büyük yararları olduğunu belirtmeliyim.  Ben sizin bu çalışmalarınızı kitap olarak yayınlayıp yayınlamayacağınızı  öğrenmek istiyorum. Gerçekten bu alandaki önemli bir boşluğu doldurmuş  olursunuz. Bizlere önerebileceğiniz bir kaynak kitap var mı? Ahmet  AYDIN/Ankara

Sayın Aydın; ilginize teşekkür ederim. Sizin beklediğiniz gibi  bir kitabım bulunmaktadır. Daha önce 2 baskı yapan "İş Hukuku ve Sosyal Sigorta  Mevzuatının Usul ve Esasları, Uygulamalar, Sorunlar, Çözümler, Yargı Kararları"  adlı kitabımın 3. baskısı Eylül 2004'te yine İstanbul Serbest Muhasebeci Mali  Müşavirler Odası (İSMMMO) tarafından yayınlandı. İş hukuku ve sosyal güvenlik  mevzuatında 2004 yılında 5073, 5084, 5198, 5228 sayılı kanunlarla yapılan önemli  değişikliklerinde yer aldığı "İş Hukuku ve Sosyal Sigorta Mevzuatında Usul ve  Esaslar, Uygulamalar, Sorunlar, Çözümler, Yargı Kararları" adlı kitabı İstanbul  Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın (İSMMMO) Kurtuluş Cd. No: 152  Kurtuluş/İstanbul adresinden 25 milyon TL karşılığında bizzat temin  edebileceğiniz gibi, İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın  (İSMMMO) Türkiye İş Bankası Kabataş Şubesi'ndeki 361429 nolu hesabına kitabın  bedeli olan 25 milyon TL'yi yatırarak faturanın kesileceği kişi veya kurumun  adı, unvanı, adresi, vergi dairesi ve vergi numarası ile telefon numarasını  (gerçek kişiler de fatura kesilebilmesi için vergi dairesi ve vergi hesap nosu  bildirecektir) İSMMMO'nun; ismmmo@ismmmo.org.tr[/url" target="_blank"> e-mail adresine veya  0-212-343 47 80 nolu faksa göndermeleri veya 0-212-315 84 00 nolu telefondan  bilgi vermeniz halinde kitap kargo ile gönderilmektedir.

Okuyuculara  cevaplar

Sayın Resul Kurt, DÜNYA Gazetesi'nde her zaman yazılarınız ve  yorumlarınızı okuyorum. Bizi aydınlattığınız için teşekkür ederiz. Yardımcı  olursanız size bir sorum olacak. Şöyle ki; eşimin SSK girişi 01.05.1986'dır.  Doğum tarihi 16.04.1968 ve toplam gün sayısı 6.600. Çalışmış olduğu iş yerinden  yaş sınırı beklemeden kıdem tazminatı alabilir mi? Beni bu konuda  bilgilendirirseniz sevinirim. Eyüphan ÜNVER/Muhasebe Müdürü

Sayın Ünver, yaş  şartını bekleyenlere hangi durumlarda kıdem tazminatı ödenmesi gerektiği  yukarıdaki okuyucumuza verilen cevapta ayrıntılı olarak açıklanmış olup,  eşinizin mevcut durumda bu haktan yararlanması mümkün  bulunmamaktadır.
 
 

- Kısaca Kıdem Tazminatı

2003 yılında tamamen  değiştirilmesine karşın İş Kanunu kıdem tazminatı konusunda yeni bir düzenleme  getirmemiştir. Kıdem tazminatı uygulaması halen 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14.  maddesi çerçevesinde uygulanmaya devam etmektedir.

Kanuni düzenlemelere göre  aşağıda sıralanan durumlarda çalışan kıdem tazminatı alma hakkına sahip  olmaktadır:

- İşveren tarafından “ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan  haller ve benzerleri” sebepler dışında çalışanın işine son verilmesi,

-  Çalışan tarafından sağlık sebepleri, ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan  haller ve benzerleri, zorlayıcı sebepler nedeniyle işten ayrılması,

-  Çalışanın muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle işten ayrılması,

- Çalışanın  emekli olması,

- Çalışanın yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen  sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi isteği ile  işten ayrılması veya sözleşmesinin feshi,

- Bayan çalışanın evlendiği  tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi,

-  Çalışanın ölümü sebebiyle son bulması

hallerinde çalışanlar kıdem tazminatı  almaya hak kazanmaktadırlar.

Kendi isteğiyle işten ayrılan işçi kıdem  tazminatına hak kazanamaz. Zira Kanun’da kıdem tazminatı alma şartları  belirtilmiştir. İşçinin istifası hali kıdem tazminatını hakkını iptal  etmektedir.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Ssk İşçisi Rapor Ücreti Alırken İşyerinde Çalışmadığına Dair Belge

Ssk İşçisi Rapor Ücreti Alırken İşyerinde Çalışmadığına Dair Belge
 ----------------------------------------------------------------------------
 
 
 
 

Ssk İşçisi Rapor Ücreti Alırken İşyerinde Çalışmadığına Dair  Belge

İşyerimizde çalışan ve …..………../……………….tarihleri arasında raporlu olan  ..…….……………………….. sigorta sicil nolu .…………………………….. raporlu olduğu süre içinde  işyerinde çalışmamıştır.
 
 

İŞYERİNİN :

UNVANI :

SSK SİCİL  NUMARASI :

ADRESİ :
 
 
 

Kaşe  İmza
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

İşyerimizde  çalışan ve …..………../……………….tarihleri arasında raporlu olan ..…….………………………..  sigorta sicil nolu .…………………………….. raporlu olduğu süre içinde işyerinde  çalışmamıştır.
 
 

İŞYERİNİN :

UNVANI :

SSK SİCİL NUMARASI  :

ADRESİ :
 
 
 

Kaşe İmza
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Eczanelerde Vergi Uygulaması

ECZANELERDE

VERGİ VE MUHASEBE

UYGULAMALARI
 
 

Bülent  ÇETİN

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
 
 

İÇİNDEKİLER
 

-  GİDERLER
 

- YAPILAN İSKONTOLAR
 

- KURUM İSKONTOLARI
 

- MAL  FAZLASI (MF) VE ÖZEL İSKONTOLAR
 

- İLAÇ FİYATLARININ DÜŞMESİ
 

- STOK  (ENVANTER)
 

- RİSTURN GELİRLERİ
 

- FİRE
 

- KÂRLILIK  HESAPLANMASI
 

- ÖRNEK I
 

- ÖRNEK II
 

- ÖRNEK  III
 
 

GİDERLER
 

Öncelikle ticari kazançtan indirilecek giderleri  gv. 40 maddesine göre değerlendirelim;
 

Ticari kazancın elde edilmesi ve  idame ettirilmesi için yapılan tüm giderler,
 

İşyerinde veya  işyerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç giderleri,  sigorta primleri ve emekli aidatı, giyim giderleri,
 

İşle ilgili zarar  ziyan ve tazminatlar, işle ilgili seyahat ve ikame giderleri,
 

İşletmeye  ait taşıt giderleri veya kiralama yöntemiyle ödenen taşıt  giderleri,
 

İşletme ile ilgili olmak üzere, bina, arazi, gider istihlak,  damga, belediye vergileri harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi resim  harçlar,
 

İşletmeye ait demirbaşlar gibi addolunan haklardan ayrılan  amortismanlar,
 

Fakirlere yardım amacı ile gıda bankacılığı faaliyetinde  bulunan dernekler ve vakıflara Maliye Bakanlığı’nın belirlediği usul ve esaslar  çerçevesinde yapılan gıda maddelerinin maliyet bedeli,
 

Gerek işveren  gerekse çalışan işçiler için ödenen bireysel emeklilik katkı paylarının vergi  matrahlarına göre belli oranlarda indirim olmaktadır.
 
 

YAPILAN  İSKONTOLAR
 

Eczane işletmeleri, Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına kesmiş  olduğu faturalarda her yıl Maliye Bakanlığı ile TEB tarafından yapılan protokol  sonucunda %3,5 iskonto yapmaktadırlar.
 

Bu protokol kapsamına girenlerin,  tabii oldukları mevzuat hükümleri çerçevesinde eczanelerden temin edecekleri  reçete muhteviyatı ilaçlar için uygulanacak indirim oranları ile eşdeğer ilaç  uygulamasında Tebliğde belirtilen hükümler geçerlidir. Eczacı tarafından,  tebliğde belirtilen imalatçı/ithalatçı indirimi düşüldükten sonra kalan tutar  üzerinden eczacı indirimi yapılır.
 

Eczacı indirimi 2005 yılı satış  hasılatı (KDV hariç)
 

- 220.000 YTL’ ye kadar olan eczaneler tarafından  yüzde üç ( %3 )

- 220.000 YTL ile 440.000 YTL arasında olan eczaneler  tarafından yüzde üç buçuk ( %3,5)

- 440.000 YTL ile 550.000 YTL arasında olan  eczaneler tarafından yüzde dört ( %4)

- 550.000 YTL olan eczaneler tarafından  yüzde dörtbuçuk ( %4,5 )
 

oranında uygulanacaktır.
 

KURUM  İSKONTOLARI
 

İlaç sanayisi tarafından verilen ve depolarca da  uygulanmasını eczanelere yansıtan %11 olan kurum iskontoları sosyal güvenlik  kurumlarına kesilen faturalarda aynen yansıtılmakta ve ayrıcada geçmişte %2,5  olan anlaşma gereği verilen iskontoda %3,5 çıkarak toplam %14,5 iskonto  yapılmaktadır.
 

Kurum iskontoları depolar tarafından toplam satış  fiyatından KDV ve eczacı kârı düşüldükten sonra hesaplanmaktadır.
 

Sosyal  güvenlik kurumlarına kesilen satış faturalarında ise toplam reçete bedeli  üzerinden %14,5 iskonto yapılmaktadır. Bu durumda alınan kurum iskontolarından  %2,2 eczacının kaybı olmakta ayrıca geçmişe göre %2,5 olan iskonto %3,5  çıkmasından dolayı %1 de buradan kaybı olmaktadır.
 

Önemli bir noktada  depolardan alınan erken ödeme iskontosunu daha az almanıza neden olmaktadır.  Kurum iskontosu hesaplanmasından dolayı tüm fatura altı iskontolarını  etkilemektedir.
 

Yukarıdaki açıklamalarım eczane işletmesinin almış olduğu  kurum iskontolarının tamamını sosyal güvenlik kurumlarına faturalama da  geçerlidir. Diğer bir boyut eczane işletmesi hiçbir şekilde sosyal güvenlik  kurumlarıyla anlaşması yoksa alınan depolardan kurum iskontoları direk olarak  kâr olacaktır. Burada önemli olan alınan kurum iskontoları ile sosyal güvenlik  kurumlarına kesilen faturalardaki kurum iskontolarının mükayesesi yapılması  olacaktır. İskonto aleyhte çıkması gayri safi kâr, lehte çıkması bir zarar  unsuru olacaktır.
 

ÖRNEK:
 

Vergisel dönem olarak peşin vergi  dönemini alırsak
 

-3 ayda depolardan almış olduğumuz kurum iskontoları  toplamı 15.000 YTL
 

3 ayda eczane satışları toplamı :
 

- 3 ayda  sosyal güvenlik kurumlarına kesilen fatura toplamı 100.000 YTL

- 3 ayda diğer  perakende satışlar toplamı 50.000 YTL
 

TOPLAM 150.000 YTL
 

Kurumlara  yapılan iskonto 100.000 * %11 = 11.000 YTL
 

Depolardan alınan iskonto  15.000 – 11.000 = 4.000 YTL fazla alınan iskonto gayri safi kâr hesabında göz  önüne alınması gerekecektir.
 
 

MAL FAZLASI ( MF ) VE ÖZEL  İSKONTOLAR
 

Ecza depoları tarafından eczanelerin çalışma koşullarına göre  verilen iskontolar.

Ecza depoları tarafından kampanya veya başka şekillerde  verilen bedelsiz mallar.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Tasfiye dönemi

Tasfiye dönemi
 

Madde 30 - (2362 sayılı Kanunun 17'inci  maddesiyle değişen şekli) Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren  kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi kaim  olur.
 

Tasfiye dönemi kurumun tasfiye haline girdiği tarihten başlar, bu  tarihten aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her  takvim yılı müstakil bir tasfiye dönemi sayılır.
 

Tasfiyenin aynı takvim  yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiye haline girdiği  tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.
 

Tasfiyenin  nihayet bulduğu dönemin sonunda tasfiye kar veya zararı kati olarak tespit ve  evvelce verilmiş olan tasfiye beyannameleri bu neticeye göre ıslah edilir.  Tasfiye zararla kapanırsa, evvelce verilmiş tasfiye beyannamelerine müsteniden  tahsil edilmiş vergiler iade olunur.
 

Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde  tarh zamanaşımı, tasfiyenin nihayet bulduğu dönemi takip eden yıldan itibaren  başlar.
 

Tasfiye Beyannamesi
 

Madde 31 -(2362 sayılı Kanunun 18'inci  maddesiyle değişen madde) Tasfiye beyannameleri, tasfiye memurları tarafından  tasfiye dönemlerinin sonundan itibaren 21'inci maddede yazılı süreler içinde,  tasfiye dönemi içinde tasfiye neticelenmişse, bilançonun veya nihai hesabın  kesinleşmesinden itibaren 15 gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine  verilir.
 

Bu madde gereğince verilecek olan beyannamelere, bilanço ile kar  ve zarar cetveli ve tasfiye bilançosuna göre ortaklara dağıtılan paralarla diğer  değerlerin müfredatlı bir cetveli bağlanır. İşletme hesabı esasına göre defter  tutanların beyannamelerine kar ve zarar cetveli yerine bu hesabın hülasası rapt  olunur.
 

Tasfiye Karı
 

Madde 32 - (92 sayılı Kanunun 9'uncu  maddesiyle değişen şekli) Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye  karıdır.
 

Tasfiye karı, tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile  tasfiye döneminin başındaki servet değeri arasındaki müspet  farktır.
 

Tasfiye karı hesaplanırken:
 

1. Ortaklara veya kurum  sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya sair suretle yapılan her nevi  ödemeler tasfiyenin sonundaki servet değerine;
 

2. Mevcut sermayeye  ilaveten ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye  esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiş bulunan kazanç ve iratlar  tasfiye döneminin başındaki servet değerine ilave olunur.
 

İşletme hesabı  esasına göre defter tutanların tasfiye karı, tasfiye dönemi zarfında elde edilen  hasılat ile yapılan giderler arasındaki farktan tasfiye döneminin başındaki  emtia mevcudunun değeri çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.
 

Bu madde  hükmüne göre tasfiye karının hesaplanması sırasında, 14'üncü ve 15'inci  maddelerin hükümleri de ayrıca göz önünde tutulur.
 

Servet  Değeri
 

Madde 33 - (2573 sayılı Kanunun 8'inci maddesiyle değişen fıkra)  Tasfiye döneminin başındaki servet değeri, kurumun tasfiye dönemi başındaki  bilançosunda görülen öz sermayesidir. Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde  müteakip tasfiye dönemlerinin başındaki servet değeri, bir evvelki dönemin son  bilançosunda görülen servet değeridir. Aşağıda yazılı olanların dışında kalan  her nevi ihtiyatlarla dağıtılmamış kazançlar bu sermayeye dahildir.
 

1. Bu  kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar temettü ve kazanç vergilerinden istisna  edilerek ayrılmış olan ihtiyat akçeleri ve banka zarar karşılıkları (Sonradan  Kurumlar vergisine tabi tutulan ihtiyat akçeleri ve banka zarar karşılıkları öz  sermayeye dahildir);
 

2. Vergi kanunlarına göre ayrılmış olan her türlü  amortismanlar ve karşılıklar ile sigorta şirketlerinin teknik  ihtiyatları;
 

3. Hissedar veya sahip olmayan kimselere dağıtılacak olan  kazanç kısmı.
 

Hisselerine mahsuben ortaklara dağıtılan, satılan,  devredilen veya kurum sahibine iade olunan değerler, Vergi Usul Kanunu'nun  hükümlerine göre ve dağıtmanın, satışın, devrin veya iadenin yapıldığı günün  emsal bedeli ile değerlenir.
 

Tasfiye Memurlarının  Sorumluluğu
 

Madde 34 - (192 sayılı kanunun 11'inci maddesiyle değişen  şekli) Tasfiye memurları kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye  beyannamelerine göre hesaplanan vergileri ödemeden veyahut bu vergilerle diğer  itirazlı tarhiyat için karşılık ayırmadan, İcra ve İflas Kanunu'nun 206'ıncı  maddesinin 6'ıncı sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma  yapamazlar.
 

Aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi  cezalarından şahsen ve müsteselsilen sorumlu olurlar.
 

Vergi aslı ve  zamları, kendisine paylaştırma yapılan ortaklardan da aranılabilir. Ortaklardan  tahsil edilmiş olan vergi asılları için ayrıca tasfiye memurlarına müracaat  olunmaz.
 

Tasfiye memurları, bu madde gereğince ödedikleri vergilerin  asıllarından dolayı, tasfiyeden hisse alan ortaklara, paylaştırma yapılmışsa  veya ortakların tasfiye payları vergileri karşılamaya yetmezse alacaklarını  tamamen veya kısmen tahsil eden alacaklılara rücu edebilirler.
 

Tasfiye  Muamelelerinin İncelenmesi
 

Madde 35 - Tasfiye beyannamesinin verilmesiyle  birlikte tasfiye memurları muamelelerini vergi bakımından incelenmesini bir  talepname ile isterler.
 

Talepnamenin verilmesinden itibaren en geç bir ay  içinde vergi incelemelerine başlanarak aralıksız devam olunur.
 

Vergi  incelemelerinin bitmesini takip eden on beş gün içinde vergi dairesi neticeyi  tasfiye memurlarına yazı ile bildirir. Buna göre kurumdan aranan vergilerin  neticesi alınıncaya kadar tasfiye memurlarının 34'üncü maddede yazılı  sorumluluğu devam eder.
 

(5228 sayılı Kanunun 33’üncü maddesiyle eklenen  fıkra, Yürürlük; 31.7.2004) Maliye Bakanlığı mükelleflerin, hukukî statülerini,  faaliyet gösterdikleri alanları ve tasfiyeye giriş tarihindeki aktif  büyüklüklerini dikkate almak suretiyle tasfiye işlemlerine yönelik inceleme  yaptırmamaya yetkilidir.
 

Birleşme
 

Madde 36 - Bir veya birkaç  kurumun diğer bir kurumla birleşmesi, birleşme sebebiyle infisah eden kurumlar  bakımından tasfiye hükmündedir. Ancak, birleşmede tasfiye karı yerine birleşme  karı vergiye matrah olur.
 

Tasfiye karının tesbiti hakkındaki hükümler,  birleşme karının tesbitinde de caridir. Şu farkla ki, münfesih kurumun veya  kurumların ortaklarına veya sahiplerine birleşilen kurum tarafından doğrudan  doğruya veya vasıta ile verilen değerler, kurumun tasfiyesi halinde ortaklara  dağıtılan değerler yerine geçer.
 

Birleşilen kurumdan alınan değerler  Vergi Usul Kanunu'nda yazılı esaslara göre değerlenir.
 

34 ve 35'inci  maddelere göre tasfiye memurlarına düşen sorumluluk ve ödevler birleşme halinde,  birleşilen kuruma terettüp eder.
 

Devir
 

Madde 37 -Aşağıda yazılı  şartlar dahilinde vaki olan birleşmeler devir hükmündedir:
 

1. Birleşme  neticesinde infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanuni veya iş merkezleri  Türkiye'de bulunacaktır;
 

2. Münfesih kurumun devir tarihindeki bilanço  değerlerini birleşilen (Devralan) kurum, kül halinde devralacak ve aynen  bilançosuna geçirecektir.
 

3. (4108 sayılı Kanunun 39'uncu maddesiyle bent  kaldırılmıştır) (*)
 

Kurumların yukarıdaki şartlar dahilinde şekil  değiştirmeleri de devir hükmündedir.
 

(*) 3. (Kaldırılmadan önceki şekli)  Birleşilen kurum münfesih kurumun ortaklarına veya sahiplerine devraldığı servet  nispetinde hisse verecektir.
 

Bölünme ve hisse değişimi(*)
 

Madde 38  - (4684 sayılı Kanunun 18/B maddesiyle değişen madde Yürürlük; 03.07.2001)  Aşağıdaki işlemler bölünme veya hisse değişimi hükmündedir.
 

1- Tam  mükellef bir sermaye şirketinin tasfiyesiz olarak infisah etmek suretiyle bütün  mal varlığı, alacak ve borçlarını mukayyet değerleri üzerinden mevcut veya yeni  kurulacak tam mükellefiyete tabi iki veya daha fazla sermaye şirketine  devretmesi ve karşılığında devredilen sermaye şirketinin ortaklarına devralan  sermaye şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisseleri verilmesi  (devredilen şirketin ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibari  değerinin % 10'una kadarlık kısmının nakit olarak ödenmesi işlemin bölünme  sayılmasına engel değildir.).
 

2- (5228 Sayılı Kanunun 59/16 maddesiyle  değişen ibare Yürürlük; 31.07.2004)Tam mükellef bir sermaye şirketinin veya bu  mahiyetteki bir yabancı kurumun Türkiye'deki işyeri veya daimi temsilcisinin  bilançosunda(**) yer alan gayrimenkuller ve iştirak hisseleri ile üretim  tesisleri, hizmet işletmeleri ve bu tesis ve işletmelere bağlı gayrimaddi  haklar, hammadde, yarı mamul ve mamul malların, mukayyet değerleri üzerinden  mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine, bu değerleri  devreden şirketin ortaklarına verilmek veya devreden şirkette kalmak üzere,  devralan şirketin iştirak hisseleri karşılığında aynî sermaye olarak  konulması.
 

3- Tam mükellef bir sermaye şirketinin, diğer bir sermaye  şirketinin hisselerini, bu şirketin yönetimini ve hisse senedi çoğunluğunu elde  edecek şekilde devralması ve karşılığında bu şirketin ortaklarına kendi  şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisselerini vermesi (hisseleri  devralınan şirketin ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibari değerinin  % 10'una kadarlık kısmının nakit olarak ödenmesi işlemin hisse değişimi  sayılmasına engel değildir.).
 

Aktifi ve pasifi düzenleyici hesaplar  ilgili olduğu aktif veya pasif hesapla birlikte devrolunur.
 

Maliye  Bakanlığı bölünme işlemleri ile ilgili usulleri belirlemeye yetkilidir.  (***)
 
 

(*) (4684 sayılı Kanunla değişmeden önceki başlık) Devir  Halinde Vergilendirme

(**) Tam mükellef bir sermaye şirketinin  bilançosunda

(***) (4684 sayılı Kanunla değişmeden önceki madde) Devirlerde,  aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine  kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilip, doğrudan doğruya birleşmeden doğan  karlar hesaplanmaz ve vergilendirilemez:

1. Münfesih kurum ile birleşilen  kurum müştereken imzalayacakları bir devir beyannamesini, birleşme tarihinden  itibaren on beş gün içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine  verecekler ve bu beyannameye devir bilançosunu bağlayacaklardır;

2.  Birleşilen kurum münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını  ödeyeceğini ve diğer vecibelerini yerine getireceğini devir beyannamesine bağlı  bir taahhütname ile taahhüt edecektir. Mahallin en büyük malmemuru bu hususta  birleşilen kurumdan ayrıca teminat isteyebilir.
 

Devir ve bölünme  hallerinde vergilendirme (*)
 

Madde 39 -(4684 sayılı Kanunun 18/C  maddesiyle değişen madde Yürürlük; 03.07.2001) A) Devirlerde, aşağıdaki şartlara  uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği  kazançlar vergilendirilip, doğrudan doğruya birleşmeden doğan kârlar hesaplanmaz  ve vergilendirilmez.
 

1- Münfesih kurum ile birleşilen kurum, müştereken  imzalayacakları bir devir beyannamesini, birleşme tarihinden itibaren on beş gün  içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine verirler ve bu  beyannameye devir bilançosunu bağlarlar.
 

2- Birleşilen kurum münfesih  kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer  vecibelerini yerine getireceğini devir beyannamesine bağlı bir beyanname ile  taahhüt eder. Mahallin en büyük mal memuru bu hususta birleşilen kurumdan ayrıca  teminat isteyebilir.
 

B) 38 inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı  bendine göre gerçekleştirilen bölünmelerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde  bölünme suretiyle münfesih hale gelen kurumun sadece bölünme tarihine kadar elde  ettiği kazançlar vergilendirilip, doğrudan doğruya bölünmeden doğan kârlar  hesaplanmaz ve vergilendirilmez.
 

1- Bölünen kurum ile bu kurumun  varlıklarını devralan kurumlar müştereken imzalayacakları bir bölünme  beyannamesini, bölünme tarihinden itibaren on beş gün içinde bölünen kurumun  bağlı olduğu vergi dairesine verirler ve bu beyannameye bölünme tarihindeki  bilanço ve gelir tablosunu, bölünme sözleşmesini ve bölünen kurumun varlıklarını  devralan kurumların yeni sermaye yapısını gösteren Ticaret Sicili Müdürlüğü  yazısının bir örneğini bağlarlar.
 

2- Bölünen kurumun varlıklarını  devralan kurumlar, bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk etmiş ve  edecek vergi borçlarından müteselsilen sorumlu olacaklarını ve bu vecibelerini  yerine getireceklerini bölünme beyannamesine bağlı bir taahhütname ile taahhüt  ederler. Mahallin en büyük mal memuru bu hususta bölünen kurum ile bu kurumun  varlıklarını devralan kurumlardan teminat isteyebilir.
 

C) Bu maddeye göre  yapılan devir ve bölünmelerde, devir veya bölünme tarihine kadar olan kazancın  vergilendirilmesi için devir veya bölünmeye ilişkin şirket yetkili kurulu  kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih itibarıyla hesaplanan kazanç,  bu kararın ilan edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde bölünme veya devir  dolayısıyla münfesih hale gelen kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine kurumlar  vergisi beyannamesi ile beyan edilir. Bu beyannameye devir veya bölünme  bilançosu ile gelir tablosu bağlanır.
 

D) 38 inci maddenin birinci  fıkrasının (2) ve (3) numaralı bentlerinde belirtilen işlemlerden doğan kârlar  hesaplanmaz ve vergilendirilmez. 38 inci maddenin birinci fıkrasının (2)  numaralı bendine göre gerçekleştirilen bölünme işlemlerinde bölünen kurumun  bölünme tarihine kadar tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarından bölünen  kurumun varlıklarını devralan kurumlar müteselsilen sorumlu olur.  (**)
 
 
 

(*) (4684 sayılı Kanunla değişmeden önceki başlık) Devir  Bilançosu ve Devir Beyannamesi

(**) (4684 sayılı Kanunla değişmeden önceki  madde) 38'inci maddeye göre, devir tarihine kadar olan kazancın  vergilendirilmesi için devir bilançosu ve kar ve zarar cetveli münfesih kurum  tarafından bir beyannameye bağlanır ve bu beyanname devir tarihinden itibaren 15  gün içinde vergi dairesine tevdi olunur.
     

 

KAYNAK: www.puuny.com

Beyannamenin Muhteviyatı

Beyannamenin Muhteviyatı
 

Madde 23 - (3239 sayılı Kanunun 76'ıncı  maddesiyle değişen madde) Beyannamelerin şekil, muhteva ve ekleri Maliye ve  Gümrük Bakanlığı'nca tayin ve tespit olunur. Mükellefler beyanlarını bu  beyanname ile yapmaya veya bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak  bildirmeye mecburdurlar.
 

Tevkifat Yolu İle Alınan Kurumlar Vergisi,  Tevkifat Yapmaya Mecbur Olanlar ve Tevkifata Ait Muhtasar Beyanname
 

Madde  No 24 - (3239 sayılı Kanunun 77 inci maddesiyle değişen madde) Dar mükellefiyete  tabi kurumların ticarî, ziraî ve (4369 sayılı Kanunun 81/D-4 maddesiyle değişen  ibare. Yürürlük; 1.1.1999) diğer kazanç ve iratları(*) dışında kalan kazanç ve  iratları ile telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, alameti farika ve  benzeri gayri maddî hakların satışı, devir ve temliki mukabilinde alınan  bedeller % 25 nispetinde kurumlar vergisi tevkifatına tabidir (3946 sayılı  Kanunun 31'inci maddesiyle değişen parantez içi ifade. Yürürlük; 1.1.1995)  (Gelir Vergisi Kanunu'nun 94 üncü maddesinin 6 numaralı bendi uyarınca tevkifata  tabi tutulan kazanç ve iratlardan bu madde hükmüne göre ayrıca tevkifat  yapılmaz.) (**)
 

Türkiye'de işyeri ve daimi temsilcisi bulunmayan dar  mükellefiyete tabi kurumlar vergisi mükellefleri, Gelir Vergisi Kanunu'nun 30  uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki kazançları elde etmeleri halinde bu  kazançlar kendilerince % 25 (93/5147 B.K.K. ile “0” sıfır Yürürlük; 1.1.1994)  oranında tevkifata tabi tutulur. Tevkifata tabi tutulan bu kazançlar sadece  muhtasar beyanname ile beyan edilir.
 

Yapılacak vergi tevkifatında kazanç  ve iratlar gayrisafi miktarları üzerinden nazara alınır.
 

Bakanlar Kurulu,  dar mükellefiyete tabi kurumların tevkifata tabi kazanç ve iratlarından  yapılacak vergi tevkifat nispetini, gelir unsurları veya faaliyet konuları  itibariyle ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye veya yukarıdaki oranın  bir katını geçmemek üzere yeri bir oran tesbit etmeye yetkilidir.
 

Bu  maddeye göre vergisi tevkif suretiyle alınan kazanç ve iratlar için 20 ve 22 nci  maddelere göre beyanname verilmesi veya bu madde kapsamına girmeyen kazanç ve  iratlar için verilecek beyannamelere mezkûr kazanç ve iratların ithali  ihtiyaridir. (3946 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişen parantez içi ifade.  Yürürlük; 1.1.1994) (Şu kadar ki Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinin  ikinci fıkrasının 5 ve 7 numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye iratları  ile yatırım fonları ve ortaklıklarının katılma belgeleri ve hisse senetlerinden  elde edilen kâr paylarının verilecek beyannamelere dahil edilmesi zorunludur.  (***)
 

Dar mükellef durumunda olan kurumlara yukarıda yazılı kazanç ve  iratları sağlayanlar bu kazanç ve iratlardan kurumlar vergisi tevkifatı yapmaya  mecburdurlar.
 

Kazanç ve iratları sağlayanlar, kurumlar vergisi  tevkifatına tabi kazanç ve iratları nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk  ettiren gerçek ve tüzel kişilerdir.
 

Bu madde gereğince vergi tevkifatı  yapanlar bir ay içinde nakden veya hesaben ödedikleri veya tahakkuk ettirdikleri  kazanç ve iratlar ile bunlardan kestikleri kurumlar vergisini müteakip ayın  (5035 Sayılı Kanunun 48/5-b maddesiyle değişen ibare. Geçerlilik:01.01.2004;  Yürürlük:02.01.2004) yirminci günü akşamına kadar(****) bağlı bulundukları vergi  dairesine muhtasar beyanname ile bildirirler.
 

Gelir ve Kurumlar Vergisi  Kanunlarına göre defter tutmak mecburiyetinde olanlar bu maddeye göre yaptıkları  vergi tevkifatını ayrıca kayıt ve hesaplarında gösterirler.
 

Muhtasar  beyannamenin şekil, muhteva ve ekleri Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca tayin ve  tesbit olunur. Mükellefler beyanlarını bu beyanname ile yapmaya veya bu  beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak bildirmeye  mecburdurlar.
 
 

(*) (Değişmeden önceki ibare) sair kazanç ve  iratlar.

(**) (Değişmeden önceki ibare) sair kazanç ve iratlar

(***)  (Değişmeden önceki şekli) (Ancak her nevi tahvil ve Hazine Bonolarından elde  edilen faizler ile gelir ortaklığı senetlerinden sağlanan gelirler için  beyanname verilmez veya verilecek beyannamelere bu gelirler dahil  edilmez.)

(****)(5035 sayılı Kanunla değişmeden önceki şekli) (4842 sayılı  Kanunun 36/2-b maddesiyle değişen ibare Yürürlük; 01.01.2004)yirmiüçüncü günü  akşamına kadar(x)

(x)(4842 sayılı Kanunla değişmeden önceki ibare) yirminci  günü akşamına kadar
     

 

KAYNAK: www.puuny.com