1 Eylül 2015 Salı

Aydınlanma Çağından 20. Yüzyıla Kadarki Dönem

Aydınlanma Çağından 20. Yüzyıla Kadarki Dönem
17. yy.’ın ikinci yarısından itibaren baş gösteren ve yukarıda işaret edilen sorunlar gittikçe çeşitlenmeye başlamıştır. Bunun bir sonucu olarak cezaevlerindeki yetersiz beslenme ve barınma koşulları, infaz edilmekte olan esas cezanın yanında belki de tahammülü daha zor olan ikinci bir ceza niteliğine bürünmüştü. Cezaevlerindeki bu kötü durum Voltaire, Rousseau ve Beccaria gibi dönemin ünlü düşünürleri tarafından da şiddetle eleştirildi. 1764’de Beccaria “Suçlar ve Cezalar” isimli eserinde özgürlüğü bağlayıcı cezayı savunmasının yanında hükümlüye insani bir muamele için asgari kurallar getirilmesini de önerdi.
❖   “Kim ömür boyu haps cezasının acımasız olması yüzünden ölüm cezası kadar acı verici olduğunu söylerse onu şöyle yanıtlarım: Ömür boyu hapis cezası, bu cezanın yol açtığı bütün mutsuz anlar bir araya getirildiğinde büyük olasılıkla daha ağır bir cezadır. Zira, bu mutsuz anlar hükümlünün bütün yaşamı boyunca sürer. Oysa öbürü, yani ölüm cezası bütün gücünü ve etkisini bir çırpıda kullanıp tüketmektedir. Buna karşılık ömür boyu hapis cezası görüp gözleyenden, acısını çekenden daha çok korkutmaktadır. İşte, ömür boyu hapis cezasının yararı budur. Çünkü yaşayan birincisi, acıklı, mutsuz anların bütün toplamını düşünüp değerlendirir; ikincisi ise, içinde bulunduğu anda yaşanılan mutsuzluğun/sefaletin ağır basması yüzünden esasen gelecekten kopmuştur” (Beccaria, 140).
❖   Genel iradenin yansıması olan ve adam öldürmekten tiksinen ve onu cezalandıran yasaların bu suçlardan birini bizzat kendilerinin işle(t)meleri ve tasarlayarak adam öldürmek eyleminden yurttaşları uzaklaştırmak için herkese açık yerde tasarlayarak cinaet işlenmesini buyurmaları bana saçma görünmektedir (Beccaria, 142).
6
Nihayet 1789 Fransız İhtilali cezaevlerini de etkilemiş ve insanca infaz konusunda genel ilkelerin belirlenmesine öncülük etmiştir.

FRANSIZ İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRGESİ (3 Eylül 1791)
Ulusal Meclis halinde toplanan Fransız halkı temsilcileri, toplumların uğradıkları felaketlerin ve yönetimlerin bozulmasının yegane nedeninin; insan haklarının bilinmemesi, unutulmuş olması ya da hor görülüp kâle alınmamasına bağlı olduğu görüşünden hareketle; insanın doğal, devredilemez ve kutsal haklarının resmi bir bildiri içinde açıklamaya karar vermişlerdir...
Madde 1: İnsanlar, haklar yönünden özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak yarara dayanabilir.
Madde 2: Her siyasal toplumun amacı, insanın doğal ve zamanaşımı ile kaybedilmeyen haklarım korumaktır. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir.
Yirminci Yüzyıl
Cezanın özel önleme amacı yönündeki düşünce 20. yy.da ceza infazında eğitim ve toplumsal yaşama yeniden kazandırma çabalarını öne çıkarmıştır. Ancak Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi en azından söz konusu ülke bakımından bu yöndeki gelişimi engellemiştir. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yürürlüğe giren infaz kanunları hükümlü haklarını, infaz makamlarının müdahale yetkilerini, tehlikeli suçlularının infazını, tedavi ve yeniden topluma kazandırma düşüncelerini etkili bir şekilde düzenlemiştir. Bunda 1955’de Cenevre’de düzenlenen Suçların Önlenmesi ve Hükümlülere Muamele konulu kongrede alınan, “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ve “İnfaz Kurumu Açma” tavsiye kararları ile BM’ce 1957’de kabul edilen “Hükümlülere Muamelede Uyulacak Asgari Esasların kabulü büyük rol oynamıştır. Nihayet 1973’de Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 1987’de kabul edilen “Avrupa Ceza İnfaz Esası”ndan da söz edilmelidir.
Foucault, iyi bir cezaevinde bulunması gereken yedi temel ilkeyi şu şekilde sıralamaktadır: Islah ilkesi, sınıflandırma ilkesi, cezaların çeşitlendirilmesi ilkesi, zorunlu ve hak ilkesi olarak çalışma, cezaevi eğitimi ilkesi, tutukluluğun teknik denetimi ilkesi ve ek kurumlar ilkesi (Foucault, 314)
Cezaevlerine ilişkin uluslararası belgeler için bkz. Necati Nursal, Uluslararası Cezaevi Standartları ve Denetimli Serbestlik Kuralları, Ankara 2007.

 

KAYNAK: www.puuny.com

Amsterdam Cezaevlerinin Doğuşu

Amsterdam Cezaevlerinin Doğuşu
Amsterdam cezaevlerinin doğuşu 1588 yılında Amsterdam ceza mahkemesinin genç bir hırsızı her zaman olduğu gibi idam cezasına değil, devlet tarafından eğitilip iyileştirilmesine karar vermesine dayanmaktadır. Amsterdam cezaevlerinde kalanlar gündüzleri tahta ve iplik işleri ile din dersleri almaktaydı. Disiplin aracı olarak ağır çalışma ve din eğitimi ile bu kişiler iyileştirilmeye ve sosyal yaşama alıştırılmaya çalışılmakta; böylece yeniden topluma yararlı bireyler haline getirilmek istenmekteydi.

Cezalandırmanın, hükümlünün toplumsal yaşama yeniden dönmesini zorlaştıran damgalayıcı sonuçları nedeniyle diğer cezaların aksine bu yerlerde tutulma lekeleyici bir etki yaratmıyordu. Hatta buralarda tutulan kişiler çalışmalarının karşılığında aldıkları primlerle, kısmen de olsa, bırakıldıktan sonra bazı giderlerini karşılayabilme olanağına sahip olabilmekteydiler.
Amsterdam cezaevleri diğer ülkelere de örnek olmuştur. Bu cezaevlerinin model olarak kabul edildiği cezaevleri veya çalışma evlerinde infaz edilen özgürlüğü bağlayıcı cezalar 18.yy. sonuna kadar ortaçağdan gelen alışkanlığın bir sonucu olarak zincire vurma, kürek cezası gibi bedene yönelik cezalar ile birlikte uygulanmaktaydı.
Özellikle 17. yy. ile birlikte Kıta Avrupa’sında yaşanan siyasi istikrarsızlık ve savaşların olumsuz etkileri bu kurumları da doğrudan etkilemiş ve oluşturulmalarındaki asıl amaç olan çalışma yoluyla iyileştirme düşüncesi yerini sadece ekonomik menfaatlere bırakmıştır. Söz konusu kurumlar özel müteşebbislere kiralanmış, bir “kazanç kapısı” haline dönüşmüştür. Bu da hükümlünün sosyal entegrasyonuna yönelik uygulamalara son verilmesine, hijyenik koşullar başta olmak üzere diğer insani koşulların göz ardı edilmesine ve nihayet kitlesel ölümlere yol açmıştır.
❖   Amsterdam’da kurulan bu ilk cezaevlerinde mahkûmlar gruplar halinde gece-gündüz birlikte bulunduruluyorlardı. Bu cezaevinde suç çeşidi, mükerrirlik veya suç süresi gibi herhangi bir ayırım söz konusu değildi.
❖   Amsterdam’daki cezaevleri örnek alınarak Bremen (1609), Lübeck (1613), Bern (1614), Hamburg (1622), Zürih (1637), Danzig (1629) ve Berlin (1712) şehirlerinde çeşitli kurumlar oluşturuldu.
❖   1595 yılında Amsterdam cezaevi’nin ilk önce erkekler bölümü daha sonra 1597’de de kadınlar bölümü (Spinnhause) açılmıştır

 

KAYNAK: www.puuny.com