16 Nisan 2021 Cuma

Ulusal Hukuk - Evrensel Hukuk

Her ülke kendi anayasasına göre hukuk kurallarını oluşturur. Ülkeler, kendi ekonomik, politik, demografik, kültürel, coğrafi, sosyal realitelerini göz önünde bulundurarak, anayasadan başlamak üzere, hukuk kurallarını gerçekleştirirler ve bunlarla yönetilirler. 

Her ülke doğal olarak kendi sınırları içerisinde kendi hukukunu uygulamak ister. Eğer, eyaletlere ya da kantonlara ayrılmış federal bir devlet söz konusu olursa, bir kısım kurallar ayrıca ülke içi bölgelere göre de farklılaşmış olur. İşte, ulusal hukuk dendiğinde her ülkenin kendi şartlarını dikkate alarak hazırladığı hukuk kuralları anlaşılır.

Dünyada hiçbir ülke, tamamen yalıtılmış, dış dünyadan tamamen kopuk olarak varlığını sürdüremez. Bu nedenle hemen her ülke, tüm insanlığın paylaştığı evrensel değerleri; örneğin hırsızlığın suç sayılması gibi maddi hukuka, kişilerin savunma hakkı ve imkânı verilmeksizin cezalandırılmaması gibi şekli hukuka ilişkin değerleri ulusal hukuk düzenlemeleri sırasında dikkate alır. Bazı uluslararası antlaşmalar ve sözleşmeler de bu ilkeleri yansıtır. 

Örneğin, Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) sözleşmelerinde İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde (İHAS), İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde evrensel hukuk ilkelerine ilişkin somut hükümler yer alır. Bunların bir bölümünü Hukukun Genel İlkeleri oluşturur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) hükümleri yanında İHAS'nin pek çok hükmü ve UÇÖ'nün birçok sözleşmesi "kamu hizmetinde süreklilik", "uygarlık ve insanlığın, ortak idealleri", "hakkın kötüye kullanılması yasağı" evrensel hukuk ilkelerini yansıtan kurallar olarak bizim iç hukukumuzda da yer almaktadırlar.

Pozitif Hukuk - Mevzu Hukuk - Doğal Hukuk

Pozitif hukuk-doğal hukuk karşıtlığı doktrinde en çok tartışılan bir ayrımdır. "Devletin yetkili organlarınca çıkarılan hukuk kurallarını (kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik gibi) mahkemelerce kabul edilen ve uygulanan örf ve âdet esaslarını ve bağlayıcı mahkeme içtihatlarını kapsamına alan ve geçerliliği bütün ülkede devlet tarafından sağlanan hukuka pozitif hukuk denir. 

Daha kısa ifade etmek istersek, belli bir ülkede belli bir dönemde yürürlükte olan hukuk kurallarının tümü o ülkenin pozitif hukukunu oluşturur. Bu hukuka müspet hukuk, yürürlükteki hukuk, mevzu hukuk da denilir. Bunlardan ilk ikisi anlaşılır açıklıktadır. Çünkü olana, yürürlükte olana vurgu yapmaktadırlar. Zaten, pozitif hukukun bir adı da bu nedenle "olması gereken hukuk"un karşıtı anlamında "olan hukuktur.

Mevzu hukuk, yetkili bir merci (makam) tarafından konulan hukuk kuralları demektir. Kanunlar mevzu hukukun tipik örneğidir. Ancak; mevzu hukuk, mevzuat ile eş anlama sahip değildir. Mevzuat kavramı mevzu hukukun kaynaklarını ifade etmek için kullanılır. Bu bağlamda tüm yazılı hukuk kurallarını kapsar. Yani, mevzuat herhangi bir yetkili makam tarafından konulmuş (usulüne uygun şekilde çıkarılmış, kabul edilmiş) örneğin anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik, içtihadı birleştirme kararı gibi hukuk kurallarının tümünü kapsar. Oysa örf ve âdet hukuku kuralları, pozitif hukuka dâhil olmakla birlikte, sayılanlardan farklı olarak, kendiliklerinden oluşmaktadır. Diğer yandan; örf ve âdet hukuku kurallarının kendiliğinden oluşması kadar, bunların oluştukları sosyal birimin (toplum, topluluk, meslek kolu gibi) kollektif bir çabası ile ortaya çıktıkları da düşünülebilir. Ancak, bunların yürürlüğe girişi hem sistematik değildir, hem de önceden belirlenmiş herhangi bir usule tâbi değildir.

"Olması gereken hukuk", "ideal hukuk" olarak da isimlendirilen doğal hukuk, pozitif hukukun karşıtı olarak "olan"a değil, "olması gereken"e vurgu yapar, öncelik ve üstünlük tanır. Doğal hukuka göre, esasen insan doğasında saklı olan hukuka akıl yolu ile ulaşılabilir. Doğal hukukun aradığı, bir yönden, bütün toplumlar için geçerli hukuk ilkeleridir. Bunun uzantısı, insan aklına dayalı ve hukukun değerlendirilmesine yarayan adalet esaslarının ortaya konmasıdır. Tabiî hukuk kurallarının değişmezliği görüşü yirminci yüzyılda terkedilmiş ve zamana ve mekâna yöre değişeceği görüşü yerleşmiştir. Aynı yazar, tabiî hukuk ilkelerinin, toplumun ihtiyaçları dikkate alınarak akıl aracılığıyla ulaşılabilen ve adalet düşüncesine dayanan kurallar olduğunu ifade eder.

O halde, doğal hukuk, hukukun adalet anlamına vurgu yapmakla yetinmez. Hukuku adalet ile özdeşleştirir. Hukukun, devlet organlarınca konulmuş olması değil, insan aklından kaynaklanan adalet anlayışına uygun olması önemlidir. Hukukun geçerliliği âdil (adalete uygun) olmasına bağlıdır. Dolayısıyla, doğal hukuk pozitif hukuk kuralının sadece dışında değil, aynı zamanda onun üstündedir. Daha çok doktrin niteliği taşıyan çalışmalarla geliştirilen doğal hukuk pozitif hukuk için bir tür hedef oluşturur. Pozitif hukuk, doğal hukukun ilkelerine uydukça, doğal hukuka yaklaştıkça tatminkâr hale gelir. Örneğin, herkesin hukuk karşısında eşit olması, kanun önünde eşitlik, bir doğal hukuk ilkesidir. Pozitif hukuk buna uydukça değer kazanır ve o ölçüde başarılı bir hukuk düzeni kurulmuş olur.