27 Ağustos 2015 Perşembe

İDARE HUKUKU

İDARE HUKUKU
İdare, yürütme organının; Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlar dışında kalan kısmı ile il özel idaresi, belediye, köy, üniversite, TRT, meslek kuruluşları gibi diğer kamu tüzel kişilerini ifade eder. İdare, toplumun günlük yaşamını sürdürmesine hizmet eden, kamu yararını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetleri gerçekleştirir. Bu anlamda idare hukuku, idarenin kuruluşuna, yapısına, işleyişine ve idarenin yerine getirdiği işlevin düzenlenmesine ilişkin kuralları içerir.
İdare hukukunun asli kaynakları yazılı ve yazısız kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Yazılı kaynaklar arasında anayasa, yasalar, kanun hükmünde kararnameler, uluslararası antlaşmalar, tüzükler ve yönetmelikler yer alır. Yargı kararları ve doktrin ise idare hukukunun yardımcı kaynakları arasında sayılabilir.
İdare hukukunun konuları arasında idarenin kuruluşu, yani idari teşkilat önemli bir yer tutar. Anayasa’mıza göre, “İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır” (m. 123). Merkezî idare; başkent teşkilatı (yani Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu ve kamu hizmetinin niteliği ve gereklerine göre teşkilatlanan bakanlıklar) ve merkezi idarenin taşra teşkilatından (yani kamu hizmetinin tüm ülke düzeyinde yürütülmesi amacıyla oluşturulan il, ilçe ve bucaklardan) oluşur. Yerinden yönetim ise iki biçimde karşımıza çıkar: yer yönünden yerinden yönetim (il özel idareleri, belediyeler, köyler) ve hizmet yönünden yerinden yönetim (üniversiteler, TRT, TÜBİTAK gibi). Yerinden yönetim kuruluşları devletten ayrı bir kamu tüzel kişiliğine sahiptirler. Kamu tüzel ki-

Hiyerarşi, idare içindeki görevliler arasında altlık-üstlük ilişkisi kurumasıdır.
Vesayet, merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşları üzerinde denetim yetkisi kullanmasıdır.
Kamu hizmeti; idarenin, bir kamu tüzel kişisi tarafından veya onun denetimi altında bir özel hukuk tüzel kişisi tarafından kamu yararı amacını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetleridir.
Kolluk hizmeti, idarenin kamu düzenini sağamaya yönelik faaliyetidir.
Kamu kuruluşları, kamu hizmetini yerine getirirken özel mülkiyete konu olan bazı taşınmazların tamamı ya da bir kısmını, kamu yararı için kamulaştırabilirler. Kamulaştırma sonucunda, söz konusu mallar için kamulaştırma bedeli ödenir ve bu mallar kamu mülkiyetine geçirilir.
şiliği anayasa veya yasada açıkça tanımlanabilir. Anayasa veya yasada açık bir nitelendirme yoksa kamu tüzel kişiliğinden söz edebilmek için şu şartların varlığı aranır: Devlet tarafından (yani yasama organı tarafından yasayla veya yasanın açıkça verdiği bir yetkiye dayanarak idare tarafından) kurulmuş olma ve kamu gücü ayrıcalıkları ile donatılmış olma.
İdari teşkilata hakim olan temel ilke idarenin bütünlüğü ilkesidir. İdarenin bütünlüğü iki yöntemle veya hukuki araçla sağlanır: Hiyerarşi (yani idare içindeki görevliler arasında altlık-üstlük ilişkisi kurulması) ve vesayet (yani merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşları üzerindeki denetim yetkisi kullanması).
İdare yukarıda açıkladığımız anayasal işlevini yerine getirirken çeşitli işlemler yapar. İdarenin, hukuk düzeninde değişiklik yapan irade açıklamalarına idari işlem denir. İdare tek yanlı ve iki yanlı olmak üzere iki tür işlem yapar. Tek yanlı idari işlemler bireysel idari işlemler (örneğin bir kişinin memur olarak atanması) ve düzenleyici işlemler (yani tüzük, yönetmelik gibi genel ve muhatapları ismen belirlenmemiş olan işlemler) olmak üzere ikiye ayrılır. İki yanlı idari işlemler ise idari sözleşmelerdir (orman işletme sözleşmesi yapma, maden imtiyazı tanıma vb.).
İdarenin faaliyetleri açısından temel kavram kamu hizmetidir. Kamu hizmeti bir kamu tüzel kişisi tarafından veya onun denetimi altında bir özel hukuk tüzel kişisi tarafından kamu yararı amacını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetlerdir. Kamu hizmeti açısından kamu hizmetinin devamlılığı, kamu hizmetlerinden eşit biçimde yararlanma, kamu hizmetlerinin tarafsız bir biçimde yerine getirilmesi gibi ilkeler önem taşır. Kamu düzenini sağlamaya yönelik kolluk hizmeti idarenin faaliyetleri arasında en önemli faaliyetlerden biri olarak karşımıza çıkar.
İdare, kamu görevlileri (yani memurlar ve diğer kamu görevlileri) eliyle ve kamu mallarını kullanarak faaliyetlerini yürütür. Kamu mallan ve kamu görevlileri (idari personel), İdare hukukunun temel konularındandır. Kamu görevlileri, idarenin insan öğesini oluşturur. Kamu görevlisi kavramı, kamu kurum ve kuruluşlarının genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yürüten kişileri kapsar. Bunlar devlet memurları ve diğer kamu görevlileridir.
Devlete ait olan mallara “kamu mallan” denir. Belediye otobüsü, göl, deniz, maden, parklar kamu mallarından bazılarıdır. Bunlar ipotek edilemezler, satılamazlar, vergiye tâbi değillerdir. Kamu mallarına zarar veren kişiler, özel mülkiyete konu olan mallara zarar verenlere oranla daha ağır cezalandırılırlar. İdarenin kamu malları üzerindeki yetkileri arasında bunları kullanma, koruma, yararlanma ve kamu malı olmaktan çıkarma vb. yetkiler yer alır.
İdarenin sahip olduğu yetkileri kullanması neticesinde bir zarar ortaya çıkması durumunda idarenin sorumluluğu doğar.
Nihayetinde idare tüm faaliyetlerini yürütürken hukuka, yani Anayasa’ya ve yasalara uygun davranmak zorundadır. Bu, hukuk devleti ilkesinin de gereklerinden biridir. Anayasa’mızın 125. maddesine göre: “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” İdarenin hukuka uygun davranıp davranmadığı ve eğer hukuka aykırı davranmışsa hangi yaptırımın uygulanacağı idari yargı organları tarafından tespit edilir. Başka bir deyişle, idari yargı, idari makamların idare hukuku alanındaki faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümlendiği yargı koludur. İdari yargıda devlet ve ona bağlı kurum ve kuruluşların idare hukuku esaslarına göre yaptıkları işlemlerden doğan uyuşmazlıklar çözümlenir. İlk derece mahkemeleri (İdare mahkemeleri ve Vergi mahkemeleri) ve üst derece mahkemelerinden (Bölge idare mahkemeleri ve Danıştaydan) oluşan idari yargı, idarenin hukuka uygunluğunu sağlar. İdari yargı alanında iptal, tam yargı ve idari sözleşmelerden doğan davalara rastlanır.
İdare, yargı dışında da birçok yöntemle denetlenmektedir. O halde idare, yargı dışı denetim ve yargısal denetim olmak üzere iki yönlü bir denetime tâbidir. Yargısal denetimden yukarıda bahsetmiştik. Yargı dışı denetim ise, idarenin yargı organları dışındaki kişi ve kuruluşlarca denetlenmesi anlamına gelir. Yargı dışı denetim; Uluslararası denetim (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ya da diğer uluslararası kuruluşların yaptığı denetim), İdari denetim (bir kurum içinde üstün astı denetlemesi şeklindeki hiyerarşik denetim ya da bir idari kuruluşun başka bir idari kuruluşu denetlemesi şeklindeki dış denetim), Siyasal denetim (meclisin, hükümet üzerinde gensoru, soru, meclis soruşturması, genel görüşme vb. yöntemlerle yaptığı denetim) ve Kamuoyu denetimi (sivil toplum örgütlerinin ve medyanın etkisiyle oluşan denetim) olarak karşımıza çıkar.
İdare, yürütme organının; Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlar dışında kalan kısmı ile il özel idaresi, belediye, köy, üniversite, TRT, meslek kuruluşları gibi diğer kamu tüzel kişilerini ifade eder. İdare, toplumun günlük yaşamını sürdürmesine hizmet eden, kamu yararını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetleri gerçekleştirir. İdarenin sahip olduğu yetkileri kullanması neticesinde bir zarar ortaya çıkması durumunda idarenin sorumluluğu doğar.
“İdarenin hukuka uygunluğu”ndan ne anlıyorsunuz? İdarenin hukuka uygunluğunu sağlayan mekanizmayı anlatınız.
İdare Hukuku ile ilgili olarak daha kapsamlı bilgi edinebilmek için, yararlı bir kaynak olarak Yönetim Hukuku adlı kitabı inceleyebilirsiniz (Şeref Gözübüyük, Ankara: Turhan Ki-tabevi, 2008).

 

KAYNAK: www.puuny.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder