1982 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyal bir devlet” olduğunu ifade etmektedir. Sosyal devlet olmak, devlete görev ve ödevler verir. Bu da sosyal adalet ve sosyal güvenliğin sağlanması olarak karşımıza çıkar. Sosyal adalet, kişiler arasında sosyal eşitliğin sağlanması iken; sosyal güvenlik, herkesi sosyal ve ekonomik baskılardan korumak ve/veya kurtarmak şeklinde karşımıza çıkar. Nitekim Anayasa Mahkemesine göre, sosyal adalet, “insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat seviyesi”, “insanca yaşama”dır. Bu bağlamda, sosyal devlet özgürlüklerin gerçekleşmesi için maddi ve manevi olanakları kendi güvencesine alan devlettir. Anayasanın deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” (Anayasa m.5). Öte yandan, yine Anayasa, sosyal devlet olmanın diğer bir gereğini düzenlemektedir: “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alır...” (Anayasa m.60).
Toplumsal düzenin sağlanması için devlet otoritesinin (gücünün) kullanımı, sosyal adalet anlamında mümkün olabilir. Sosyal adalet, toplumun tüm bireyleri için ihtilaf halindeki menfaatlerin ortadan kaldırılması ve katlanılır yaşam koşullarının sağlanması vasıtasıyla gerçekleştirilir. Bu ise, sosyal hukuk devleti içinde devletin alacağı tedbirlerle, özelikle yasakoyucu, yani aynı zamanda ceza kanun koyucusu tarafından gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, devlete ait ceza vermek yetkisinin kullanılması nedeniyle, hükümlünün infaz sırasında yasal taleplerinin yerine getirilmesi esnasında karşılaşabileceği olası engelleri kaldırmak, hiçbir engelle karşılaşmaması için gereken hukuksal koşulları yaratmak ve garanti altına almak yasakoyucuya ait bir görev olmalıdır. Yine bu anlamda, eşitlik ilkesi, hükümlünün talepleri bakımından da geçerlidir.
Ceza hukukunun amaçlarının, devletin yönetim şekline de paralel olduğu unutulmamalıdır. Bir hukuk devletinde, öcalma amacından söz edilemez. Devlet anlayışı, otoriter olmaktan ne denli uzaklaşmışsa, devletin cezalandırma anlayışı da o derece insancıl olmuştur. Anayasamızda da belirtildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti sadece bir hukuk devleti, sadece sosyal hukuk devleti değil, demokratik sosyal hukuk devletidir. İşte demokrasi, devletleşme kademesindeki son aşamayı belirtir. Bu demokrasi, özgürlükçü demokrasidir. Böyle bir devlette, devlet otorite ve ağırlık merkezi olma özelliğini yitirmiş, özgürlük ve güvenlik arasında arabulucu olmuştur. Bu devletin infaz hukuku için de böyledir.
Nihayet sosyal devlet cezaevindeki hükümlüye kendi özel bakımını mümkün kılacak yardımı, sosyal bakım ve özeni garanti etmelidir. Bu anlamda sosyal hukuk devleti gücü ölçüsünde hükümlüye insan onuruna yaraşır olanakları sağlamalıdır.
KAYNAK: www.puuny.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder