1 Eylül 2015 Salı

Türk Hukukunda Hapishanelerin Doğuşu ve Gelişimi

Türk Hukukunda Hapishanelerin Doğuşu ve Gelişimi
Türk hukukuna uzun süre İslam hukukunun egemen olması infaz hukukunun tarihsel gelişimi bakımından kısaca İslam hukukunun da incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
İslam hukukunda bedene yönelik cezaların esas olduğu ve hapis cezalarına hemen hiç yer verilmediği görülmektedir. Bu yönüyle hapis cezasının infaz edildiği yer anlamında hapishanelerden söz edilmesinin de mümkün olmadığı söylenebilir.
Bununla birlikte İslamiyetin ilk devirlerinde suçluların geçici olarak kapatıldığı yer olarak hapishanelerin bulunduğu da ileri sürülmektedir. Ancak bunların özgürlüğü bağlayıcı cezanın infaz edildiği yer anlamında hapishane olarak nitelendirilmesinden çok bir tutukevi, cezanın infaz edilmesine ya da borçlunun borcunu ödemesine dek içinde tutulduğu yerler olarak kabul etmek daha doğrudur.

Osmanlı’da hapishane olarak genelde kale burçları kullanılmış olup, bu yerler karanlık, havasız ve nemli olduklarından bu yerlere bu anlamı ifade eden zindan adı verilmiştir.
Tanzimatın kabulüyle yürürlüğe giren 1840, 1851 ve 1858 tarihli ceza kanunları ile birlikte Osmanlı devletinde de özgürlüğü bağlayıcı cezaların kabul edildiği söylenmelidir. Yine bu kanunlarla birlikte hapishanedeki ağır hasta olan hükümlülerin iyileşinceye kadar kefaletle salıverilmesi, yoksul olanların beslenme ve giyim giderlerinin devletçe karşılanması ilkeleri benimsenmiştir. 1858 Ceza Kanunu özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak suçunun ayaklarında demir olduğu halde meşakkatli işlerde çalıştırılmak suretiyle icra olunan kürek cezası, bazı ağır suçlar için belli kalelerin birinde ömür boyu ya da süreli olarak tutulma anlamına gelen kalebentlik ve hapis cezasını kabul etti. Islahat Fermanında ceza ve tutukevlerindeki olumsuz koşulların düzeltilmesine ilişkin ilk hükümlere rastlanmaktadır.
Cumhuriyet döneminde 1926 tarihinde 765 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte cezaevleri ve infaz sistemi yeniden ele alınmıştır. Öncelikle cezaevlerinin yönetimi İçişleri Bakanlığı’ndan alınarak Adalet Bakanlığı’na bağlanmış, bakanlık çabasını hükümlülerin çalıştırılması ve uslandırılması amacına yöneltmiştir. Bunun için iş esasına dayanan cezaevlerinin yapımına başlanmıştır. 1930 tarihli Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda cezaevlerinde işyurtlarının oluşturulacağı belirtilmiş, Ceza Kanununun Yürürlük Kanununa eklenen bir madde ile de belli şartlara sahip hükümlülerin geceleri hapishanede geçirmek şartıyla kamu yararına uygun işlerde çalıştırılabileceği esası kabul edilmiştir.
1965 tarih ve 647 sayı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile modern infaz esasları getirilmeye çalışılmıştır. Nihayet infaz hukukunun yeni esasları 2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da düzenlenmektedir. Söz konusu Kanun, “ceza adalet sistemi çerçevesinde gerçekleştirilen yargılamalar sonucunda verilen kararların, her türlü yargı derecelerinden geçerek kesinleşmelerinden sonra, fiilen ve maddeten ceza ve tedbirlerin infazını kapsayan ve büyük kısmı itibarıyla, idarî nitelikte olan görev ve faaliyetleri içeren hükümlerden oluşmaktadır”.

 

KAYNAK: www.puuny.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder