Burada öncelikle 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden söz edilmelidir. Söz konusu bildirgenin 5.m.sine göre “hiç kimse işkenceye veya zalimane veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele tarzlarına veya cezaya tabi tutulamaz.” Yine 1966 tarihli Uluslar arası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’de de insan onurunun korunması kabul edilmiş, her türlü kötü muamele ve işkence yasaklanmıştır. O halde cezalar, zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı olamaz.
Yine Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuk suçlular için özel bazı haklar sağlamakta, çocukların ölüm cezası ve ömür boyu hapse mahkum edilmelerini yasaklamaktadır. Çocukların hapsedilmesi en son çare olmalı, uygulanması durumunda en kısa süreyi kapsamalıdır.
İnfaz hukuku alanındaki gelişimin büyük ölçüde gerilediği İkinci Dünya Savaşından sonra infazın insanileştirilmesi düşüncesi önem kazanmış, bu alanda uluslar arası hukuk alanında önemli reform adımları atılmıştır. 1955 tarihinde Cenevre’de düzenlenen kongrede alınan “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ve “İnfaz Kurumu Açma” konulu tavsiye kararları infaz hukukunu önemli ölçüde etkilemiştir. Bunun bir sonucu olarak “Hükümlülere Muamelede Uyulacak Asgari Standart Kurallar” 1957 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. Söz konusu kuralların, temel ve mutlak
niteliği sebebiyle her zaman ve her yerde uygulanması gerektiği söylenmektedir. Bu kurallara örnek olarak şunlar verilebilir:
• Cezaevleri kişilerin yaşamına bedeni ve ruhi sağlıklarına yönelik bir tehdit içermeyen ve iyi örgütlenmiş kurumlar olmalıdır.
• Cezaevleri tutuklu ve hükümlülere karşı hiçbir ayrımcılık yapılmaksızın davranıldığı yerler olmalıdır.
• Bir suçlunun mahkeme tarafından hapis cezasına mahkum edilmesi, yoğun bir üzüntü ve acının varolduğu bir cezanın uygulanması demek olduğundan; cezaevi koşulları, cezanın niteliğinde bulunan bu üzüntü ve acıyı artıracak şekilde oluşturulamaz.
• Cezaevindeki faaliyetler, mümkün olduğunca cezanın çekilmesinden sonra hükümlünün toplum içindeki yerini tekrar almasını yardım etmeye yönelmelidir. Bu yüzden, cezaevi kuralları ve uygulanan rejim, hükümlünün kişisel özgürlüklerini, dışarıyla kurduğu toplumsal ilişkileri ve kişisel gelişimine yönelik imkanları kesinlikle gereğinden fazla kısıtlamamalıdır. Cezaevi kuralları ve uygulanan rejim, normal toplum yaşamına ve bütünleşmeye ve uyum sağlamaya yardımcı olmalıdır.
Yine BM Genel Kurulu 1988’de “Herhangi bir Şekilde Gözaltında Tutulan ya da Hapse Konulan Kişilerin Korunmasına Dair İlkeler Bütünü”nü, 1990’da da “Mahpuslara Muamelenin Temel İlkeler”ini kabul ederek güvenceleri tamamlamıştır.
İnfaz hukuku alanında Avrupa Konseyi’nin de önemli çabalarının bulunduğu görülmektedir. Burada 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin getirdiği yaşama hakkı (m.2), işkence ve diğer insanlık dışı veya aşağılayıcı ceza davranış yasağı (m.3), kölelik ve zorlayıcı çalışma yasağı (m.4), özgürlük ve güvenlik hakkı (m.5), adil yargılanma hakkı (m.6), cezaların yasallığı (m.7), özel hayata saygı (m.
Öte yandan infaz hukukunu Avrupalılaştırma çabasının bir sonucu olarak infaz politikasının genel esaslarının da çizilmesi üye ülkelerin kanunlarını değiştirme ve yakınlaştırmak amacıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 19.1.1973 tarihinde “Hükümlülere Muamelede Asgari Kurallar” belirlemiş ve hürriyeti bağlayıcı cezaların infazı konusunda 1987 tarihli “Avrupa Ceza İnfaz Kuralları” kabul edilmiştir. Bağlayıcı bir niteliği bulunmayan “Avrupa İnfaz Kuralları” uluslar arası alanda geçerli olan temel ilkeleri kapsamaktadır. Bu yönüyle ülkenin uluslar arası saygınlığını, o ülke hukuk sisteminde bu kurallara gösterilen özen ve saygı belirler. Aksi bir tutum İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 3.m.sini ihlal edebilir.
Avrupa Konseyi 1984 tarihinde yabancı hükümlülerin dil ve kültür güçlükleri, çok az ziyaret imkânı ve sınır dışı edilme zamanındaki belirsizlik nedenlerinin özel bir yük getirdiği düşüncesiyle “Yabancı Hükümlülere Muameleye Dair Tavsiye Kararı” almıştır. Böylece dil engellerinin kaldırılması, dini ve kültürel özelliklerin korunması, yürürlükteki hukuk kurallarının konsolosluk yardımıyla özenli bir şekilde açıklanması sağlanmaya çalışılmaktadır.
Nihayet Avrupa Konseyi tarafından “İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Alçaltıcı Ceza ve Muamelelerin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi” kabul edilmiştir. Sözleşmenin amacı kişileri özgürlüklerinden yoksun kaldıklarında bu muamelelere karşı, mahkeme dışı önleyici koruma sunmasıdır. Sözleşme çerçevesinde cezaevi, tutukevi, nezarethane gibi yerlere yapılan ziyaretler ile işkence, kötü muamele, insanlık dışı ve alçaltıcı koşulların varlığı ortaya çıkarılmalı ve Komitenin önerilerine göre ortadan kaldırılmalıdır.
KAYNAK: www.puuny.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder