1 Eylül 2015 Salı

İnfaz hukuku - Özet

İnfaz hukuku ceza ve güvenlik tedbirlerine ilişkin kesinleşmiş kararların yerine getirilmesine yönelik esasları gösteren bağımsız bir hukuk dalıdır. İnfaz hukuku ceza hukuku yaptırımlarının infazı, yani yerine getirilmesi konusu ile ilgilenir ve buna ilişkin esasları, ilkeleri ve usulleri gösterir. Görüldüğü üzere infaz hukuku, bu yapısı itibariyle ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukukuyla sıkı ve organik bir ilişki içerisindedir. Ancak bu ilişki infaz hukukunu ceza ve ceza muhakemesi hukukunun bir kısmı haline dönüştürmez. İnfaz hukuku her iki hukuk disiplininden de ayrı bir kimliğe sahiptir.
İnfazın tarihsel gelişimini, cezanın ve ceza hukukunun tarihsel gelişiminden ayırmak zordur. Tarihin ilk devirlerinde suç kavramı toplumsal olmaktan çok bireysel bir içeriğe sahipti ve bu nedenle suç teşkil eden eylemlerin toplumu değil doğrudan bireyi ilgilendirdiği kabul edilmekteydi. Ortaçağda özellikle cezaların, kilise gücünün toplumsal bilinçaltına kazınması amacıyla bedene yönelik şiddet içerikli cezalar olduğu ve infaz aşamalarının törensel bir özelliğinin olduğu söylenebilir. 18. yüzyılda cezalandırmada insan unsurunun esas alınması ve toplumsal savunma düşüncesinin öne geçmesi, cezalandırmanın ve infazın amacı olan fiziksel cezalandırmanın yerini ruhsal cezalandırmanın almasına neden olmuştur. Hürriyeti bağlayıcı cezalarla birlikte bu cezaların infaz edileceği alanların, yani hapishanelerin ortaya çıkışı ve gelişimiyle doğrudan bağlantılıdır. Cezaevlerinin   gelişiminde   üç
dönemden söz edilir:
• Ödetme yanında hükümlünün iyileştirme ve yeniden topluma kavuşturulmasının benimsendiği Hollanda Amsterdam hapishanelerinin ortaya çıktığı 16 yy.ın sonlarından Fransız ihtilaline kadar süren dönem.
•   Fransız ihtilalinden Birinci Dünya Savaşına kadar devam eden dönem.
• Ceza infaz kuramlarının açılması ve 20 yy.ın ikinci yarısında hükümlülere muamelede asgari esasların hukuken gerçekleştirildiği dönem.
•   5275 sayılı CGTİHK, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenen amaçları iki başlık altında toplamaktadır:
•   Önleme amacı.
•   Yeniden topluma kazandırma (topluma ka-zandırma-resosyalizasyon) amacı.
Gerçekten söz konusu kanunun üçüncü maddesi, infazın “öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak” ifadeleriyle önleme amacını; “hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam   biçimine uyumunu   kolaylaştırmak”
şeklindeki ifadesiyle de yeniden topluma kazandırmak amacını ortaya koymaktadır.
İnfaz hukukuna ilişkin ilkeleri dört başlık altında sınıflandırmak mümkündür. İnfaz hukukunun temel ilkeleri; hukuk devleti, insan onurunun dokunulmazlığı, eşitlik ilkesi ve sosyal devlet ilkesidir. Bunun dışında infaza ilişkin diğer ilkeler olarak da; infaz hukukunun kanuniliği, infazın kesintisizliği, gizlilikten kaçınma, insanca infaz ve infazın bireyselleştirilmesi ilkesi ifade edilebilir.
Hukuk düzeni içindeki yerine gelinecek olursa, infaz hukukunun kamu hukukunun bir dalı olduğu söylenebilir. Bu açıdan infaz hukuku anayasa hukuku, idare hukuku, ceza ve ceza muhakemesi hukuku gibi kamu hukukunun diğer dallarıyla yakından ilişkilidir. Uluslararası hukuk açısından ise; infaz hukuku alanındaki gelişimin büyük ölçüde gerilediği İkinci Dünya Savaşından sonra infazın insanileştirilmesi düşüncesi önem kazanmış ve bu alanda önemli reform adımları atılmıştır.

 

KAYNAK: www.puuny.com

Uluslararası Hukuk

Uluslararası Hukuk
Burada öncelikle 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden söz edilmelidir. Söz konusu bildirgenin 5.m.sine göre “hiç kimse işkenceye veya zalimane veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele tarzlarına veya cezaya tabi tutulamaz.” Yine 1966 tarihli Uluslar arası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’de de insan onurunun korunması kabul edilmiş, her türlü kötü muamele ve işkence yasaklanmıştır. O halde cezalar, zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı olamaz.
Yine Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuk suçlular için özel bazı haklar sağlamakta, çocukların ölüm cezası ve ömür boyu hapse mahkum edilmelerini yasaklamaktadır. Çocukların hapsedilmesi en son çare olmalı, uygulanması durumunda en kısa süreyi kapsamalıdır.
İnfaz hukuku alanındaki gelişimin büyük ölçüde gerilediği İkinci Dünya Savaşından sonra infazın insanileştirilmesi düşüncesi önem kazanmış, bu alanda uluslar arası hukuk alanında önemli reform adımları atılmıştır. 1955 tarihinde Cenevre’de düzenlenen kongrede alınan “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ve “İnfaz Kurumu Açma” konulu tavsiye kararları infaz hukukunu önemli ölçüde etkilemiştir. Bunun bir sonucu olarak “Hükümlülere Muamelede Uyulacak Asgari Standart Kurallar” 1957 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. Söz konusu kuralların, temel ve mutlak

niteliği sebebiyle her zaman ve her yerde uygulanması gerektiği söylenmektedir. Bu kurallara örnek olarak şunlar verilebilir:
•   Cezaevleri kişilerin yaşamına bedeni ve ruhi sağlıklarına yönelik bir tehdit içermeyen ve iyi örgütlenmiş kurumlar olmalıdır.
•   Cezaevleri tutuklu ve hükümlülere karşı hiçbir ayrımcılık yapılmaksızın davranıldığı yerler olmalıdır.
•   Bir suçlunun mahkeme tarafından hapis cezasına mahkum edilmesi, yoğun bir üzüntü ve acının varolduğu bir cezanın uygulanması demek olduğundan; cezaevi koşulları, cezanın niteliğinde bulunan bu üzüntü ve acıyı artıracak şekilde oluşturulamaz.
•   Cezaevindeki faaliyetler, mümkün olduğunca cezanın çekilmesinden sonra hükümlünün toplum içindeki yerini tekrar almasını yardım etmeye yönelmelidir. Bu yüzden, cezaevi kuralları ve uygulanan rejim, hükümlünün kişisel özgürlüklerini, dışarıyla kurduğu toplumsal ilişkileri ve kişisel gelişimine yönelik imkanları kesinlikle gereğinden fazla kısıtlamamalıdır. Cezaevi kuralları ve uygulanan rejim, normal toplum yaşamına ve bütünleşmeye ve uyum sağlamaya yardımcı olmalıdır.
Yine BM Genel Kurulu 1988’de “Herhangi bir Şekilde Gözaltında Tutulan ya da Hapse Konulan Kişilerin Korunmasına Dair İlkeler Bütünü”nü, 1990’da da “Mahpuslara Muamelenin Temel İlkeler”ini kabul ederek güvenceleri tamamlamıştır.
İnfaz hukuku alanında Avrupa Konseyi’nin de önemli çabalarının bulunduğu görülmektedir. Burada 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin getirdiği yaşama hakkı (m.2), işkence ve diğer insanlık dışı veya aşağılayıcı ceza davranış yasağı (m.3), kölelik ve zorlayıcı çalışma yasağı (m.4), özgürlük ve güvenlik hakkı (m.5), adil yargılanma hakkı (m.6), cezaların yasallığı (m.7), özel hayata saygı (m.8), düşünce, vicdan ve din özgürlüğü (m.9), ifade özgürlüğü (m.10), etkili başvuru hakkı (m.13), ayrımcılık yasağı (m.14), hakların kötüye kullanılması yasağı (m.17) önemi sebebiyle ifade edilmelidir.
Öte yandan infaz hukukunu Avrupalılaştırma çabasının bir sonucu olarak infaz politikasının genel esaslarının da çizilmesi üye ülkelerin kanunlarını değiştirme ve yakınlaştırmak amacıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 19.1.1973 tarihinde “Hükümlülere Muamelede Asgari Kurallar” belirlemiş ve hürriyeti bağlayıcı cezaların infazı konusunda 1987 tarihli “Avrupa Ceza İnfaz Kuralları” kabul edilmiştir. Bağlayıcı bir niteliği bulunmayan “Avrupa İnfaz Kuralları” uluslar arası alanda geçerli olan temel ilkeleri kapsamaktadır. Bu yönüyle ülkenin uluslar arası saygınlığını, o ülke hukuk sisteminde bu kurallara gösterilen özen ve saygı belirler. Aksi bir tutum İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 3.m.sini ihlal edebilir.
Avrupa Konseyi 1984 tarihinde yabancı hükümlülerin dil ve kültür güçlükleri, çok az ziyaret imkânı ve sınır dışı edilme zamanındaki belirsizlik nedenlerinin özel bir yük getirdiği düşüncesiyle “Yabancı Hükümlülere Muameleye Dair Tavsiye Kararı” almıştır. Böylece dil engellerinin kaldırılması, dini ve kültürel özelliklerin korunması, yürürlükteki hukuk kurallarının konsolosluk yardımıyla özenli bir şekilde açıklanması sağlanmaya çalışılmaktadır.
Nihayet Avrupa Konseyi tarafından “İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Alçaltıcı Ceza ve Muamelelerin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi” kabul edilmiştir. Sözleşmenin amacı kişileri özgürlüklerinden yoksun kaldıklarında bu muamelelere karşı, mahkeme dışı önleyici koruma sunmasıdır. Sözleşme çerçevesinde cezaevi, tutukevi, nezarethane gibi yerlere yapılan ziyaretler ile işkence, kötü muamele, insanlık dışı ve alçaltıcı koşulların varlığı ortaya çıkarılmalı ve Komitenin önerilerine göre ortadan kaldırılmalıdır.

 

KAYNAK: www.puuny.com