27 Ağustos 2015 Perşembe

Din Kuralları

Din Kuralları
Tarih ve antropoloji bilgimiz, tarihin her çağında ve bütün toplumlarda dinin var olduğunu söyler. Bununla birlikte dinin ne olduğunu veya neye din deneceğini cevaplamakta zorlanabiliriz. Üstelik, farklı bakış açıları, birbirinden oldukça farklı din tanımları yapabilecek, özellikle belli bir dinin mensubu olan açısından bu tanım, kendi mensubiyetinin gerekleri çerçevesinde ortaya çıkabilecektir. Dolayısıyla bu
yönde yapılacak bir tanımın her hâlükârda tartışmalı olduğu gerçeğinden hareketle, dinin “ insanın doğasına, evrenin yapısına, insanların nasıl yaşaması gerektiğine, gerçeklik ve değerlerle ilgili doğrulan araştırmanın en iyi yöntemlerine ilişkin birbiriyle içten bağlantılı bir inançlar kümesi ve bu inançlar tarafından belirlenen tutumlar ve pratikler’ olduğunu söylemekle yetinebiliriz (Honer, Hunt ve Ok-holm 2003, s. 258).
Dinler, insanoğlunun binlerce yıldır sorageldiği ‘Dünya nasıl var oldu?’, ‘Ne için yaşıyorum/yaşamalıyım?’, ‘Ölümden sonra hayat var mı?’ gibi sorulara çeşitli cevaplar sunar. Bu cevaplar, bazen tanrı dediğimiz açık bir iradeye işaret ederek evreni tanrı tarafından ‘yaratılmış’ kabul eder, bazen de açıklamalarını doğaüstü güçlere dayandırır. Tanrı veya doğaüstü güçlerle olan ilişki, çoğunca tapınma adı verilen bireysel veya kolektif ritüellerle kurulur.
Dinler, evrene dair bir anlayış ortaya koyar ve insan olmanın ve beşerî eylemlerin anlamını sunarken, aynı zamanda mensuplarından çeşitli şekillerde davranmalarını ister. Bu davranışların bir kısmı, ibadet veya tapınma adı verilen ritüeller olarak salt dinî karakterde iken bir kısmı da gündelik yaşama ilişkindir. Dinden dine farklılık gösteren derecelerde, kişinin tek başına iken bile yapması gereken eylemlerden, başka insanlarla, hatta diğer canlılarla ve genel olarak evrenle olan ilişkisindeki tutum, eylem ve düşüncelerine kadar uzanan pek çok kural bulunabilir.
Bir dinin mensubunun, dinin öngördüğü eylemleri yerine getirmemesi yahut daha açık bir ifadeyle din kurallarına aykırı davranması, öncelikle kendi inancı açısından düştüğü bir çelişkiyi ortaya çıkarır. Bu çelişki inanç zayıflığını gösterdiği kadar, tanrının veya doğaüstü güçlerin gazabını çekmek, bu dünyada veya hem bu dünyada hem de öte dünyada bir azaba maruz kalmak korkusunu da doğurur. Bu gazap ve azap inancı, din kurallarına uymaya zorlayan bir etken olarak, din kurallarının yaptırımıdır.
Bununla birlikte dinler, kişilerin din kurallarını ihlal etmeleri durumunda insanlar eliyle ve dünyevi araçlarla cezalandırılmalarını isteyebilir. Bu durumda din kurallarına uyan ve din adına hareket ettiğini söyleyen kişiler, güç sahibi oldukları takdirde, din kurallarının gereklerini hayata geçirirler. Genellikle böyle bir devlete, teokratik devlet veya din devleti denir. Ne var ki, aşağıda göreceğimiz gibi, hukukun tanımı yapılırken devlet tarafından çıkarılmış kurallar olmayı belirleyici bir özellik olarak kabul edersek, söz konusu teokratik devletin hukukunun dinî hukuk olduğunu söylememiz çelişik olacaktır. Dolayısıyla daha doğru ve tutarlı bir belirlemeyle, dinî kuralların yaptırımının öte dünyayla ve doğaüstü güçlerle ilişkili olduğunu, din kurallarının iktidar tarafından benimsenmesiyle ortaya çıkan uygulamanın, olsa olsa dine uygun, dine dayanan bir ‘hukuk düzeni’ olduğunu söylemek gerekir.

 

KAYNAK: www.puuny.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder