Hükümlüler, durumlarına uygun kurumlara ayrılması, diğer bir deyişle, gruplandırılması amacıyla gözleme (müşahedeye) tabi tutulurlar. Böylece hükümlü hakkındaki infaz rejimi de belirlenmiş olur. Söz konusu gözlem, gözlem ve sınıflandırma merkezlerince yapılır (CGTİHK m. 13/1). Gözlem, bir kimsenin durumunun her yönüyle ve dikkatle araştırılması faaliyeti olarak tanımlanabilir. Gözlem esas itibariyle infazın bireyselleştirilmesinin bir gereği ve koşuludur. Hükümlülerin gözlemleri, gözlem kurulunca kuruma kabul tarihinden başlayarak tek kişilik odalarda yapılır. Ancak kurumun tek kişilik odası bulunmaması veya kısıtlı sayıda olması durumunda tahsis edilmiş özel bölümlerinde de yapılabilir (CGTİHK 23/1 d).
Hükümlünün, kamu adına bir infaz kurumuna alınmasıyla devlet için bazı yükümlülükler de ortaya çıkar. Dolayısıyla infaz kurumu
yönetimleri hükümlüye sadece bir sağlık hizmeti sunmaktan değil, hem hükümlünün hem de personelin sağlığını koruyacak koşulları
sağlamaktan da sorumludur. Özgürlüğü bağlayıcı cezanın, koşulları ne olursa olsun, kişide, bir yerde kapalı olmanın doğurduğu çeşitli
psikolojik sorunlara yol açacağı tartışmasızdır.
Yeniden topluma kazandırma yönündeki tüm çabalara karşın cezaevinin kişiyi tam olarak ıslah etmediği, uzun süre cezaevinde kalmanın sosyal yaşama yeniden uyum sağlamada önemli sorunlara yol açacağı da bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevine girmenin diğer farklı, kapalı bir topluma dahil olur. Cezaevinde yaşamak sosyal açıdan alçaltılmışlık duygusunu da beraberinde getirir.
İnfaz kurumunda gerçekleştirilecek başarılı bir gözlemin ardından önem kazanan bir başka konu bu kişilerin takip edilmesidir. Takip edecek kişilerin bu konuda yeterli bilgi ve deneyime sahip olması gerekmektedir. Takip süresi
boyunca kişilerin ihtiyaçlarına gerekli olduğunda ve yeterince cevap vermek gerekir. İnfazın hükümlü üzerindeki olumsuz etkilerinden biri de beslenmenin reddidir. Beslenmenin reddi, açlık grevi şeklinde olabileceği gibi intihar ya da akıl hastalığı nedenlerinden biri ile de gerçekleşmiş olabilir. Beslenmenin reddi nedenlerinden çoğunluğunu açlık grevlerinin oluşturduğu
söylenmelidir.
Cezaevleri bulundukları toplumu ve onun kültürünü yansıtır. Bununla birlikte cezaevlerine özgü, ayrı bir alt-kültürün varlığından da söz edilir. Gerçekten hükümlülük, cezaevlerinin kendine özgü koşulları nedeniyle bir alt kültür karşı düzeni, organizasyonu meydana getirir. Bu alt kültür, kendi adet, alışkanlık ve
geleneklerinden hatta kendi dilinden oluşur.
Cezaevlerindeki hükümlülerin bazı hakları kısıtlanmış olsa da, hiçbir hakkı bulunmayan kişiler olarak kabul edilmeleri de söz konusu olamaz. Nitekim 1982 Anayasa’sında kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Hükümlü hakları; savunma hakkı, özel hayat ve kişilik hakları, bilgi edinme hakkı, keyfi-kötü muamele ve işkence görmeme hakkı, haberleşme hakkı, ayrımcılık yasağı, ibadet hakkı, sağlık hakkı, dış dünya ile bağlantı kurma hakkı, müdafi ile görüşme hakkı, din ve inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, bilimden yararlanma ve sanat hakkı, aile ile ilgili haklar, haberleşme özgürlüğü, kanun yollarına başvurma hakkı şeklinde sıralanabilir. Bunun yanında
hükümlünün bir takım yükümlülükleri de vardır. Bunlar; cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programlarına uyma, sağlığın korunması
kurallarına uyma, bina ve eşyanın korunmasıdır
KAYNAK: www.puuny.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder