Sosyalleşme, insanların sosyal dünyalarının davranışlar, normlar, kurallar ve değerler standartlarıyla şekillenmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içinde sosyalleşme insanın içinde yaşadığı topluma uyum sağlaması, toplumla bütünleşmesi ya da özdeşleşmesi anlamını taşır. Sosyalleşme, esas itibariyle çocuklukta başlayan insanın çevresine ve kendisine yönelmiş olan sosyal bir davranışın öğrenilmesidir.
Bugün infazın amacının, haklı olarak iyileştirme yani hükümlünün eğitimi değil, onun yeniden sosyalleştirilmesi, diğer bir deyişle topluma kazandırılması olduğu ifade edilmektedir. O halde hükümlünün gelecekte sosyal sorumluluk anlayışı içinde suçtan uzak bir hayata yöneltilmesi ve suçtan uzak bir hayat sürdürebilme yeteneğinin kazandırılması amacı, infazın organizasyonu ve infaza katılan kişilerin yapısının oluşturulması bakımından zorunlu bir ölçü olarak kabul edilmelidir.
Gerçekten cezaevi kurumundaki yaşama uyma ve diğer hükümlülerle ilişkilerin oluşturduğu “alt-kültür” sosyalleşme sürecini olumsuz olarak etkilemektedir. Yeniden topluma kazandırma insan kişiliğinin değiştirilmesi çabası olmayıp, hükümlünün yeniden özgürlüğüne kavuşması halinde üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak olmalıdır.
Görüldüğü üzere, infazın amacı sadece genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek ve toplumu suça karşı korumak değil; hükümlünün yeniden sosyalleşmesini sağlamak, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır. Gerçekten bu alanda yapılan araştırmalar cezaevlerinin hükümlüler ve ailelerinin kişisel ve toplumsal konumlarına zararlı etki yapan ve topluma yeniden uyum sağlamayı zorlaştıran kurumlar olduğunu göstermektedir. O halde özgürlüğü bağlayıcı cezaya ancak son çare olarak başvurulmalıdır.
Sosyalleşmeyi veya yeniden topluma kazandırmayı bir infaz amacı olarak gören bir sistemde buna uygun koşulların da yaratılmış olması gerekmektedir. Bu çerçevede kurum içindeki yaşam şartları mümkün olduğunca normal yaşam şartlarına uydurulmalıdır. İnfazın gevşetilmesi, açık cezaevleri, ziyaret, mektuplaşma, boş zamanın düzenlenmesi, hükümlünün odasında kişisel eşyalarına yer verilmesi, hükümlünün özel hayatına müdahalede takdir yetkisinin mümkün olduğunca az kullanılması ve insan haysiyetinin dokunulmazlığı ilkesi çerçevesinde genel nezaket kurallarına uyulması hep bunu sağlamaya yöneliktir. Buradaki asıl amaç “cezaevilileşme” sürecini ortadan kaldırmaktır. Zira cezaevinde bulunmak, bireyin sadece hareket özgürlüğünün sınırlanması sonucunu değil, “cezaevilileşme” denilen cezaevinde bulunmanın zorlayıcı, aşağılanmış ve dışlanmış davranış hissini de ortaya çıkarır.
Yeniden topluma kazandırmanın tüm hükümlüler için geçerli olduğu söylenmelidir. Bu anlamda müebbet hapis cezası ile cezalandırılmış olan hükümlünün de infaz sonrası topluma yeniden döneceği unutulmamalı, infazın esasları buna göre düzenlenmelidir. Bu yönüyle müebbet hapis cezası alan hükümlünün bir gün özgür kalabilme şansı daima açık tutulmalıdır.
KAYNAK: www.puuny.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder