îdâre niçin malvarlığına gereksinim duyar? İdârenin üstenmiş olduğu kamu hizmetlerini ve diğer görevlerini arzu edilen biçimde ve günün koşullarına göre yapabilmesi için belirli bir miktar malvarlığını sürekli bir biçimde bulundurması gerekir. Aksi bir uygulama, idâre işlevinin sürekliliği ilkesiyle bağdaşmaz ve özellikle kamu hizmetleri ile kolluk hizmetlerinin yürütülmesini kesintiye uğratır. Bu durum ise toplumda huzursuzluklara ve karışıklıklara neden olur ve kamu düzeni bozulur.
“İdârenin mal varlığı”, “mal varlığı kavRamı” içinde değerlendirilmelidir. Mal varlığı kavRamı, özel hukukun ve onun alt dallarının ilgi alanına girmektedir. Öyle olunca, idârenin malvarlığı kavRamını anlayabilmek için öncelikle özel hukuktaki mal varlığı kavRamının ne olduğuna bakmak zorundayız.
Özel hukuk açısından mal varlığı, bir kişinin para ile ölçülebilen haklarının ve borçlarının toplamını ifade etmektedir. Malvarlığı iki kısımdan oluşmaktadır: Bunlar, aktif kısım ve pasif kısımdır. Kişinin hakları ve alacakları, malvarlığının aktif kısmını oluştururken borçları da pasif kısmını oluşturmaktadır (Ataay, 1980, s.299). Mal varlığı hukuksal bir bütündür. Bir mal varlığı, bütün olarak tek bir hakkın konusu olmaz. İlke olarak her kişinin tek bir mal varlığı bulunur.
İdâre aygıtını meydana getiren kamu tüzel kişilerinin malvarlıklarına kural olarak idâre hukuku, istisna olarak da özel hukuk hükümleri uygulanır. Çünkü tıpkı idârenin personelinin idâre ile kaynaştığı gibi, idârenin malvarlığı da idâreyle kaynaşmış vaziyettedir.
İdârenin malvarlığının büyük bir bölümünü, idarî faaliyetlerin aracını oluşturan eşyalar oluşturmaktadır (Onar, 1966, s.1307). Ancak, idârenin malvarlığı da diğer malvarlıkları gibi taşınır ve taşınmaz mallar ile, alacak ve borçlardan oluşmaktadır.
KAYNAK: www.puuny.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder