Cebri icranın bir tarafında alacaklı diğer tarafında da borçlu yer aldığına göre, alacak ve borç kavRamlarının cebri icra hukuku açısından ne anlama geldiğinin belirlenmesi gerekir. Belirtmeliyiz ki bu kavRamlara cebri icra hukukunda yüklenen anlam ve içerik, maddi hukuktaki, özellikle borçlar hukukundaki anlamından daha geniştir.
Bunu açıklamak için öncelikle maddi hukuktaki hak kavRamını ve bu bağlamda alacak ve borç kavRamının yerini belirlemek gerekir. Maddi hukukta haklar kamu hakları ve özel haklar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Cebri icra, özel hakların ifasıyla ilgilendiği için kamu hakları burada açıklanmamıştır. Özel hakların ayırt edici özelliği, bu hakların karşısında bir yükümlülüğün (borcun) ve buna bağlı bir sorumluluğun yer almasıdır. Özel haklar, kişilerin özel hukuktan doğan hakları olup, niteliklerine göre mutlak haklar ve nispi haklar olmak üzere ikiye ayrılabilir. Mutlak haklar, herkese karşı ileri sürülebilen haklardır. Örneğin, mülkiyet hakkı, mallar üzerindeki mutlak haklardan biri olup herkese karşı ileri sürülebilir ve herkesin bu hakka saygı duyması, başka bir deyişle bu hakkı ihlal edecek davranışlardan kaçınması gerekir. Kişilik hakları ise, kişinin maddi ve manevi bütünlüğünü korumasını sağlayan, kendi şahsı üzerindeki haklardır. Nispi haklar ise, hak sahibi tarafından ancak belli kişi veya kişilere karşı ileri sürülebilen haklardır. Nispi hakların büyük bir bölümü borç ilişkisinden kaynaklanır, başka bir deyişle borç ilişkisinden doğan talep hakları (alacak hakkı) nispi hak niteliğindedir. Borç ilişkisinden doğan talep hakkının karşısında da kuşkusuz bir yükümlülüğün (borcun) yer alması kaçınılmazdır. Bu haklara borç ilişkisinin tarafı olmayan kişilerin sahip olması veya borç ilişkinin tarafı olmayan kişilerin hakkı ihlal etmesi söz konusu değildir.
Daha özele inildiğinde, maddi hukukun bir dalı olan borçlar hukukundaki borç kavRamı ise, geniş ve dar anlamda olmak üzere iki şekilde anlaşılır. Geniş anlamda borç, iki taraflı bir hukuki ilişkide taraflardan birinin (borçlu) bir şeyi vermek, yapmak ve yapmamak suretiyle bir edimi yerine getirmek borcu altına girdiği, diğer tarafın (alacaklı) ise, bu borcun ifa edilmesini (yerine getirilmesini) talep hakkına sahip olduğu bir borç ilişkisi olarak anlaşılmaktadır. Dar anlamda borç ise, bir borç ilişkisinden doğan ve yerine getirilmesini gereken çeşitli borçlardan her biri olarak anlaşılmaktadır. Bu borç ilişkisinde belirli bir edimi yerine getirmekle yükümlü olan kişi borçlu ve bu edimin yerine getirilmesini talep hakkına sahip olan kişi ise alacaklıdır.
Yukarıda da zikredildiği üzere, borçlar hukuku anlamında borç ilişkisi nispi niteliktedir. Cebri icranın konusu, çoğu zaman borçlar hukuku anlamında bir borç ilişkisinden kaynaklanan ve yerine getirilmesi gereken bir edimin ifasını gerçekleştirmek olsa da bununla sınırlı değildir. Zira, cebri icra hukuku sadece borç ilişkisinden kaynaklanan talep haklarının değil, mülkiyet hakkı, kişilik hakkı gibi mutlak hakların veya diğer tüm özel hukuk haklarının ihlalinden kaynaklanan talep haklarını da gerçekleştirmeyi sağlar. Örneğin, aile hukukundan doğan bir hukuki uyuşmazlıkta, çocuklarının velayeti diğer tarafa bırakılan eş, diğer eşin çocuklarını kendisine göstermemesi ve kişisel ilişki kurmalarını engellemesi durumunda, çocuklarıyla görüşebilmek için diğer eşe karşı cebri icra takibi başlatılmasını sağlayabilir (İİK m. 25/a). Özetle, cebri icranın konusu bir şeyin teslim edilmesi, bir işin yapılması, bir işin yapılmaması, bir taşınmazın tahliyesi ve bir miktar paranın ödenmesi olabilir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, cebri icra hukuku bakımından denilebilir ki, özel hukuktan kaynaklanan talep hakkının konusu ne olursa olsun talep edilen hak alacak, talepte bulunan alacaklı; bunun karşısında talebin konusu borç, bu borcu yerine getirmekle yükümlü olan kişi ise borçludur.
Cebri icrada tarafların alacaklı ve borçlu tarafta yer alabilmeleri için gerçekte alacaklı ve/veya borçlu sıfatına sahip olmaları, başka bir deyişle taraf sıfatının ispat edilmesi gerekmez. Bir kişi gerçekte borçlu olmasa dahi, aleyhine icra takibi yapılmaktaysa artık o icra takibinde borçlu tarafta yer alır ya da hiçbir alacağı olmadığı halde bir başkası aleyhine takip başlatan kişi alacaklı tarafta yer alır. Bir takipte alacaklı tarafta yer almak her zaman alacağın tahsil edilebileceği anlamına gelmediği gibi, borçlu tarafta yer almak da mutlaka borcun ödeneceği veya cebri icraya katlanmak gerektiği anlamına gelmez. Taraflar kanunda öngörülen imkanlardan yararlanarak alacaklı olduklarını veya borçlu olmadıklarını ispat edebilirler.
Cebri icra hukukundaki (icra ve iflas hukukunda) alacak ve borç kavRamı, borçlar hukukundaki anlamından daha kapsamlıdır. Cebri icra hukuku bakımından denilebilir ki, özel hukuktan kaynaklanan talep hakkının konusu ne olursa olsun, talep edilen hak alacak, talepte bulunan alacaklı; bunun karşısında talebin konusu borç, bu borcu yerine getirmekle yükümlü olan kişi ise borçludur.
Borçlu borcunu rızasıyla yerine getirmediğinde, alacaklı devletin cebri icra organlarına başvurarak hakkını zorla elde etme imkanına sahiptir. Bu durum borçlunun sorumluluğu olarak adlandırılır. Günümüzde bu sorumluluğun gereği borçlunun malvarlığına el konulması suretiyle yerine getirilebildiğinden, cebri icranın konusu da kişilerin malvarlığıdır. Borçlu, kural olarak borcundan dolayı haczedilebilir tüm malvarlığı ile sorumlu tutulduğundan, alacağını elde edemeyen alacaklı, alacağına yetecek oranda borçlunun mallarının haczedilmesini talep edebilir.
Borçlunun malvarlığı üzerinde cebri icranın nasıl gerçekleştirileceği konusunda, temel olarak iki yol öngörülmüştür: Cüz’i icra (icra takibi) ve külli icra (iflas takibi).
KAYNAK: www.puuny.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder